by Buğra Uzar / buzar@eurohoops.net
Los Angeles Lakers‘ın büyük hedeflerle başlayan sezonu büyük bir kabusa döndü. LeBron James takviyesi dahi takımın play-off’lara kalmasını sağlayamadı. Peki Melekler Şehri’nde neler yanlış gitti? Bu yaz neden hayati bir önem taşıyor?
Geçtiğimiz yaz sona erdiğinde NBA’i takip eden herkesin en çok merak ettiği takımların başında Los Angeles Lakers geliyordu. Bir önceki sezon belirli bir seviyede parıltı gösteren heyecan verici genç çekirdeklerinin yanına LeBron James gibi NBA tarihinin en iyi oyuncularından birini ekleyen Lakers, birçoklarına göre şampiyonluğun gizli favorisiydi. Ancak geldiğimiz noktada şampiyonluk şöyle dursun play-off’a dahi kalamayan ve en büyük hedefi , bir kez daha, olabildiğince çok maç kaybedip draftta yükselmek olan bir takım görüyoruz. Tabii ki işlerin bu kadar kötü ve beklenmedik gitmesinin belli başlı nedenleri var. Biz de bu yazımızda bu sebepleri farklı konu başlıklarında inceleyeceğiz.
1- Sakatlıklar
Lakers‘ın bu sezon yaşadığı sakatlık problemini NBA’de başka hiçbir takım yaşamadı dersek yalan söylemiş olmayız. LeBron James de dahil takımın neredeyse tamamı ciddi sakatlık sorunları yaşadılar ve azımsanamayacak sürelerde forma giyemediler. Bu kadar büyük sakatlık problemleri yaşayan bir takımın düşüş göstermesi de oldukça doğal.
Olaya şöyle bakalım. Lakers, LeBron James’i ve Rajon Rondo’yu kaybettiği ve 25 Aralık’ta Warriors‘u deplasmanda yendiği maçtan sonra Batı’da 4. sırada yer alıyordu. Sezona yavaş başlayan LeBron, formunu giderek yükselttiği sırada kasığından ciddi bir sakatlık geçirdi. Takımın her şeyi olan yıldız oyuncu, kariyerinde hiç olmadığı kadar uzun süre forma giyemedi. Döndükten sonra da sakatlığının kendisini rahatsız ettiği aşikardı. Nitekim patlayıcılığı ciddi oranda azaldı. Keza Rondo da bir aylık sakatlığından döndüğü bu maçta bir kez daha elini kırdı ve bir ay daha kaçırdı.
Bu maçın ardından saha içindeki en önemli yönlendiricilerini ve en tecrübeli veteranları kaybeden Lakers, ciddi bir bocalama yaşadı. Takım tam ritmini bulduğu sırada bu kez de Lonzo Ball’u kaybetti. 19 Ocak’ta oynanan Rockets maçında sakatlanan Ball, o tarihten bu yana forma giyemiyor ve sezonu kapattı. Keza Kyle Kuzma belindeki sakatlıktan dolayı bazı maçlarda oynayamadı diğer maçlarda da aynı verimi veremedi. Bununla birlikte takımın en önemli rol oyuncularından biri olan Hart, dizindeki ciddi sakatlığa rağmen forma giyiyor ancak her zamanki halinden eser yok. Tüm bunlar yetmezmiş gibi Brandon Ingram’ın kolunda yaşadığı damar problemi her şeye tuz biber oldu. Buradaki tek teselli Ingram’ın rahatsızlığının benzer örnekleri kadar ciddi olmaması ve gelecek sezon forma giyebilecek olması.
Aradaki ufak sakatlıkları saymadığım halde Lakers’ın sakatlık listesi bir hayli kalabalık. Tabii ki bunu şanssızlık diyerek geçmek pek mantıklı değil. Her ne kadar oyuncular farklı türde sakatlıklar yaşasalar da Lakers sağlık ekibinin ciddi manada sınıfta kaldığını söyleyebiliriz. Özellikle Gary Vitti’nin emekli olmasından sonra Lakers’ta sakatlanan oyuncu neredeyse her zaman beklenenden daha fazla maç kaçırdı. Örneğin LeBron’un ilk sakatlığı sırasında durumunun ciddi olmadığı açıklanmıştı. Keza Lonzo Ball da bir bilek burkulmasıyla aylardır forma giyecek duruma getirilemedi. Lonzo’nun Lakers için değerinin yeterince anlaşılamadığını düşünenlerdenim. Belki iddia edildiği kadar görkemli bir başlangıç yapamadı ancak sahada kaldığı her dakikada Lakers’ın oyun aklını ve savunmasını yükselttiği bir gerçek. Nitekim onun sakatlandığı dönemden sonra Lakers savunması ligin en kötü savunmalarından biri haline dönüştü. Lonzo’nun Lakers için önemini biraz olsun belirtmek için şu istatistik verilebilir. Lonzo sahadayken Lakers 49-50’lik (49.5%) bir galibiyet yüzdesine sahip. Onun olmadığı dönemde ise 17-38 (30.9%). Örnekleri çoğaltmak mümkün. Kısaca özetlemek gerekirse Lakers sağlık ekibinin hem teşhis kısmında hem de tedavi kısmında yaptığı hatalar, takımın böyle bir kaosa düşmesinde önemli bir etken oldu.
Lakers önümüzdeki yıl bir başarı yakalamak istiyorsa kesinlikle bu noktada ciddi değişimlere gitmeli. LeBron James’in 1 yıl daha yaşlanacağını düşünürsek ondan maksimum verimi almak ve onu sağlıklı tutmak çok daha kritik ve zor bir görev haline dönüşüyor. Magic ve Pelinka’nın yaz döneminde bu noktaya el atmaları elzem.
2- LeBron James’in Rolü ve Liderliği
Tabii ki ortada böylesine büyük bir hayal kırıklığı varken bundan en büyük payı takıma kurtarıcı olarak getirilen LeBron James alıyor. Yıldız oyuncu, kariyerinin son döneminde Lakers‘a gelirken birçok kişi onun buraya gelmesini saha içi sebeplerden çok saha dışı sebeplerle ilişkilendirmişti. Öyle ki LeBron’un sezon boyunca iş hayatıyla ilgili birçok önemli adım attığını gördük. Ancak LeBron’u eleştirmeye başlamadan önce Lakers‘ın kurduğu kadro yapısına olan etkisiyle başlamak gerek. Hatırlanacağı üzere Lakers, LeBron’un etrafını Rondo, Stephenson, McGee gibi isimlerle doldururken kadroya yeterince şutör eklememekle eleştirilmişti. Lakers yönetimi de bu eleştirileri LeBron’un daha fazla sırtı dönük oyun oynayacağını ve bu yüzden top hakimiyeti yüksek tecrübeli oyuncuları tercih ettiklerini belirterek yanıtlamıştı.
Değişen basketbolda şutun önemini düşündüğümüzde bu kadro yapısı buna pek uymuyor ancak yine de anlaşılabilir bir durum. Lakers, rakiplerini daha doğrusu Warriors‘u atarak değil rahatsız ederek geçmeyi planlamış ve bunu yaparken en büyük silahını ekonomik kullanmayı da hedeflemişti. Üstelik Magic ve Pelinka bu hamleleri yaparken LeBron’la sürekli olarak fikir alışverişinde bulunmuştu. Ancak sezonun başlamasıyla birlikte bu plan tamamen çöpe gitti çünkü LeBron’un topla en az Cavaliers günlerindeki kadar haşır neşir olduğunu gördük. Yıldız oyuncu hücumun hem ana bitiricisi hem de ana yönlendiricisi konumunda yer aldı. Hal böyle olunca Lakers’ın hücumu bir anda otomatik olarak tıkanmış oldu çünkü LeBron belki de kariyerinde ilk kez şut tehdidi bu kadar az olan oyuncularla birlikteydi.
LeBron’un özellikle yönlendirme konusunda bu kadar dominant olması şaşırtıcıydı çünkü Lakers’ın Rondo ve Lonzo gibi pas yeteneği çok üst düzey iki guardı vardı. Keza geçtiğimiz sezonun son bölümünde point forvet olarak oynayan Brandon Ingram da top elinde oldukça verimi yükselen bir oyuncuydu. Lonzo ve Rondo’nun verimleri düşse de onlar bir şekilde kendilerine uygun birer pozisyon aldılar ancak Ingram özellikle sezonun ilk kısmında oldukça bocaladı. Tabii ki bu durumda koç Luke Walton’ın garip rotasyonlarının payı da çok yüksek ancak bu konuyu daha sonra detaylıca inceleyeceğiz.
Sonuç olarak LeBron James gibi oyun aklı yüksek bir oyuncunun sezon başında ortaya çıkmasına yardımcı olduğu bir oyun planından bu kadar çabuk vazgeçmesi Lakers’ın kadro yapısını baştan taca çıkarttı. Eğer LeBron topla bir kez daha bu kadar haşır neşir olmak istiyorsa etrafına mutlaka tıpkı geçmişte olduğu gibi şutörler getirilmeli. Bu sayede hem LeBron için hem de takıma eklenecek olası süper yıldız için gerekli alan açılacaktır.
Liderlik açısıından bakacak olursak bu sezon LeBron’un görkemli kariyerinde büyük bir kara leke olarak yer alacaktır. Sezon başında takımla oldukça iç içe bir görüntü çizen ve hatta sezonun ilk maçında yere düşen arkadaşını kaldırırken “Düştüğünüzde yerde kalın, ağabeyiniz gelip sizi kaldıracak” diyen Kral, sezon devam ederken bu çizgiden kaydı. Özellikle birazdan detaylıca değineceğim gibi gerçekleşmeyen Davis takası onla takım arasındaki bağları kopma noktasına getirdi. Öte yandan LeBron’un All-Star arasından sonra yapmış olduğu “Play-off” modunu açıyorum açıklaması da bir başka tartışma konusu oldu. Yıldız oyuncu bu noktadan sonra kariyerinde hiç yapmadığı kadar basit hata yaptı. Öyle ki Shaqtin A Fool’un her bölümünde en az bir hareketi yer aldı. Art arda gelen mağlubiyetlerin ardından takım arkadaşlarını eleştirir şekilde konuşması da duruma hiç de yardımcı olmadı.
Kısacası bu sezon LeBron için de büyük bir öğrenme sürecine dönüştü. Daha önce hiç bu kadar genç bir takıma ağabeylik yapmak zorunda kalmamıştı. Bakalım yaz döneminde takımın genç çekirdeğiyle arasını düzeltip Lakers’ı tekrar mutlu günlerine taşıyabilecek mi? Tabii ki genç çekirdekten kimler kalacak o da muamma!
3- Yapılamayan Anthony Davis Takası ve Çöküş
NBA tarihinde yapılamayan bir takasın bir takımı bu kadar etkilediği daha önce görülmemiş bir olay. Evet, Lakers‘ın yapamadığı Anthony Davis takasından bahsediyorum. Tabii ki bu karmaşık takas hikayesinin bu noktaya gelmesinde başta Lakers yönetimi olmak üzere herkesin bir payı var.
Magic Johnson ve Rob Pelinka ikilisi Lakers yönetimini devraldıklarında kendilerinden beklentiler oldukça yüksekti. Nitekim göreve geldikleri andan itibaren camianın üzerindeki kara bulutları dağıtmada ve takımı gelecek adına hamle yapabilme pozisyonuna konusunda oldukça başarılı oldular. Mozgov ve Deng’in kötü kontratlarını D’Angelo Russell gibi bir potansiyeli feda etmek pahasına elden çıkarttılar. Ball, Kuzma ve Hart gibi önemli genç takviyeleri yaptılar. Ve tabii ki en önemlisi tüm bu çabalarını taçlandırmak adına Kral’ı bu çekirdeğe eklemeyi başardılar. Peki bu kadar büyük bir değişime imza atan bir yönetim şu anda neden soru işaretlerini üzerinde topladı?
Cevabı bu sezonda yatıyor. Anthony Davis sezon ortasında Pelicans‘tan takasını istediğinde Lakers’ın agresif bir hamle yapması bekleniyordu. Ancak böylesi bir sürecin yaşanmasını eminiz çok kişi beklemiyordu. Lakers ilk andan itibaren elini çok açık etti ve bütün teklifler anında basına sızsa da Davis için kendisiyle yarışmaya devam etti. Sonuç olarak inanılması güç paketler önerdiler ve tüm genç oyuncularını Pelicans‘ın önüne serdiler. Ancak yine de Davis’i almayı başaramadılar. Lakers’ın genç oyuncularının değerini düşürmesi ileride başlarına ciddi sıkıntılar açabilir. Lakers’tayken hak ettiği değeri göremeyen D’Angelo Russell ve Julius Randle’ın bu sezon sergiledikleri performanslar bunun bir göstergesi.
Tabii ki bu takas sürecinde LeBron James ve menajeri Rich Paul’ün etkin bir rol oynadığı da bir gerçek. Paul aynı zamanda Davis’in de menajeri ve Lakers’ın elini yükseltmesinde bu kanattan gelen baskının da etkin olduğu söylenebilir. Öyle ki takım
Tüm bu karmaşanın ana sorumluları Magic ve Pelinka ikilisi. Çünkü karşı tarafın süreci bu şekilde yönettiği başından itibaren belliyken masadan kalkmayı bilemediler. Sürekli kendiyle yarışan Lakers hem abartı teklifler yaptı hem de genç oyuncularının değerini fazlasıyla düşürdü. Doğal olarak tüm bu süreçten sonra Lakers takım kimyası telafi edilemez bir yara aldı. LeBron ile takım arkadaşlarının arasındaki sorunların arttığı iddia edildi nitekim birkaç maçta da yıldız oyuncunun tek başına benchte otururkenki görüntüsü ekranlara yansıdı. Bu noktadan sonra Lakers hiçbir şekilde bir araya gelemedi ve çözülme süreci de hızlanmış oldu.
Magic ve Pelinka’nın bu süreci daha sakin ve akılcı idare etmesi gerekiyordu. Takas teklifleri basına sızmaya başladıktan sonra Lakers’ın masadan çekilmesi gerekiyordu ancak bunu yapamadılar. Burada yaşadıkları hezimetin ardından yaptıkları bir diğer takas da belki bu kadar ses getirmedi ama büyük eleştiri aldı. Sezonun parlayan oyuncularından Ivica Zubac’ı Clippers‘a gönderen Lakers, karşılığında Mike Muscala’yı aldı. Muscala, Lakers formasıyla felaket bir sezon geçirirken Zubac ise ışıldamaya devam etti. Lakers’ın Zubac gibi gözde bir oyuncuyu bu kadar düşük bir pakete göndermesi de çok hatalı bir karar oldu. Yönetim muhtemelen sezon sonunda sınırlı serbest olacak Zubac’a gelecek teklifleri karşılayamayacağını düşündü ve böyle bir hamle yaptı ancak yine de Lakers açısından çok zararlı bir takas oldu.
Son dönemde çıkan dedikoduların aksine ne Magic’in ne de Pelinka’nın görevinden alınacağını düşünmüyorum. Böyle bir durum Lakers imajını da olumsuz etkiler. Ancak ikilinin önünde çok kritik bir yaz var. Eğer bu yaz da son dönemde yaptıkları hataları tekrar ederlerse bu kez eleştiri oklarının ciddi olarak hedefi olacaklar.