by Utkan Şahin / info@eurohoops.net
EuroLeague’de 2018/2019 sezonunun normal sezon etabının tamamlanmasına sadece iki hafta kaldı.
Normal sezonun bitmesi, playoff’un gelmesi ve Final Four’un oynanmasıyla birlikte sezonun gözde isimlerini birçok kez konuşacağız. Bu yüzden iyileri konuşmadan önce biraz da kötüleri konuşalım istiyorum.
Basketbol hiçbir zaman kağıt üstünde vaat ettiklerini vermez. Her zaman beklentilerde inişler ve çıkışlar olur. Bunun birçok örneğini bu sezon da gördük.
Takımlardan bazıları sezon başındaki beklentilerinin altında performans gösterdi. Üstelik bu takımlar aynı zamanda sezon başında takıma kazandırdıkları ya da hali hazırda ellerinde bulunan oyuncuların bazılarından da beklentilerinin altında bir performans aldı.
Bunlardan bazıları neredeyse hiçbir beklentiye cevap veremezken bazıları isimlerinin getirdiği şöhretin altında ezildi.
Biz de oturduk, sezonun “altın bidonları kim olabilir” diye düşündük ve aşağıda okuyacağınız listeyle geldik. Listenin oluşturulmasında herhangi bir sert kriter kullanmadık, bazı isimler çok süre alanlar olurken bazıları direkt “bidon” çıktığı için erkenden postalanan ya da rotasyondan düşenler oldu.
Hanımefendiler ve beyefendiler, huzurlarınızda 2018/2019 EuroLeague sezonun “bidon d’Or” adayları;
Ray McCallum (Darüşşafaka Tekfen)
Ray McCallum’u EuroLeague’de izlemekten daha kötü bir şey varsa o da üst üste iki sezon boyunca onu bu ligde izlemektir.
Daçka sezon başında kadro planlaması yaparken birçok hata yaptı ama hiçbiri McCallum kadar kötü değildi. Hatta daha da ileriye gideceğim, sanırım tüm ligde önemli bir rolde izlediğimiz en kötü oyuncu oydu. Üstelik bu durum bile bile ladesti.
Amerikalı guardın NBA’de 154 maçlık bir kariyeri olabilir ama bu kıtaya uygun bir oyuncu olmadığını geçtiğimiz sezon Malaga’da görmüştük. McCallum, bu kıtanın basketbol prensiplerine uygun bir oyuncu değil. O kadar dağınık bir oyuncu ki, onun açtığı yaraları kapatmanız için sahada 5 kişi değil, 7-8 kişi mücadele etmeniz gerekiyor.
Zaten Daçka‘da oynadığı sürece böyle oldu. Daçka, mücadele ederek maçları hep bir noktaya getirse de maç sonunda McCallum, “ilginç” kararlarıyla maçı teslim etti. Bu durum o çok tekrarlandı ki, Daçka’yla ilgili aklıma sadece böyle elden kaçan maçlar geliyor. Çok şanslıyız, sezon ortasında takımdan kesildi çünkü bence EuroLeague izleyicisi, McCallum sayesinde bir ömürlük hatalı kararlar silsilesi izledi.
Evet Daçka, kadro kalitesi olarak hiçbir zaman playoff mücadelesi verebilecek bir durumda olamazdı ama o kadar eminim ki, McCallum sezon başından beri olmasa kesinlikle şu anda galibiyet hanelerindeki sayı birkaç rakam yüksek olurdu.
Kevin Pangos (Barcelona Lassa)
“Barcelona Lassa’nın yetenekli guardı Kevin Pangos aranıyor. Kendisi 1.88 boyunda ve en son geçen sezon Belgrad’da görüldü. Görenler lütfen kulübüyle iletişime geçsin.”
Barcelona, arka arkaya başarısız geçen sezonlardan sonra bu sezon olmak istediği noktaya çıktı. EuroLeague’de playoff’a geri döndüler, ligde liderler ve Real Madrid‘e karşı sezon boyunca bir üstünlük kurdular. Fakat herhalde ellerinde bir zaman makinesi olsa Mayıs ayına geri dönüp, Pangos ile imzaladıkları sözleşmeden vazgeçerlerdi.
Geçtiğimiz sezon Zalgiris‘in Peri Masalı’nda bu kadar büyük bir rol oynadıktan sonra ve Jasikevicius’un yanında oyununu geliştirdikten sonra Avrupa’da birçok takım bu hamleyi gözü kapalı yapardı. Fakat sonuçta ortada 2.7 milyon dolarlık bir kontrat var ve karşılığı gerçekten bu olmamalıydı.
Sezon başında Pangos’un Heurtel ile birlikte uyum problemi yaşayabileceği konuşulmuştu. Üstelik Pesic de özellikle bir oyun kurucu için çalışılması kolay bir koç değil. Bu sebeple Kanadalı guarddan sezon boyunca dalgalı bir performans izlesek belki anlayabilirdik ama o hiçbir şey ortaya koymadı.
Pesic ona o kadar güvenmiyor ki, Pangos tüm sezonda sadece 3 maçta 25 dakikanın üstünde süre alabildi. Özellikle Ribas’ın dönmesiyle birlikte de iyice rolü ve süreleri azaldı. Sadece tek bir istatistik bile onun ne kadar kötü bir sezon geçirdiğini özetliyor. Oyununun en kuvvetli yanı dış şutu olan Pangos, bu sezon %28.4 ile üçlük atıyor. Nick Calathes’in bile Pangos’a göre daha fazla üçlük isabeti var.
Kanadalı yıldız, o kadar kötü bir sezon geçirdi ki, insan bazen Jasikevicius ile Pesic’in arasındaki tartışmaları göz önünde bulundurunca Pangos’un Jasikevicius’un içerideki adamı olduğunu bile düşünebiliyor. Elbette bu durum bir şakadan ibaret ancak Pangos’un yaşadığı bu düşüş de zaten kötü bir şaka gibi.
Saçma Koç Değişiklikleri
EuroLeague’de bu sezonun hikayelerinden biri de kesinlikle yaşanan koç değişiklikleriydi.
Tam 7 takım, sezon ortasında koçunu değiştirdi ve bu son 10 yılda hiç görmediğimiz bir rakam. Tabii, bu değişikliklerin bazıları etkili oldu ama bazıları oldukça anlamsızdı. Bunların en başında ise Georgios Bartzokas ile Aleksandar Dzikic ikilisi geliyor.
Hadi, burada Buducnost’un Dzikic ile yollarını ayırmayı farklı bir yere koyabiliriz. Evet Sırp koç, Buducnost’un buraya gelmesinde en büyük etkenlerden biri ama Karadağ ekibi, sezon ortasında yaptığı hamlelerle kulüp olarak farklı hedeflere sahip olduklarını gösterdi. Belki bu sebeple iki taraf arasında bir fikir uyuşmazlığı olabilir.
Fakat Bartzokas’ın görevden alınması oldukça hatalı bir karardı.
Bartzokas’ın koçluk yetenekleri Avrupa’da hep tartışılan bir konu olmuştur. Bazıları beğenir, bazıları beğenmez. Fakat sadece sonuç odaklı bir şekilde bakarsak bile Khimki’nin böyle bir karar almasının yanlış olduğunu görebiliyoruz.
Onun döneminde ilk defa playoff oynadılar. Üstelik o playoff’ta da CSKA gibi bir takıma karşı çok daha fazlasını hak ettikleri bir performans sergilediler. Ligden EuroLeague biletini alarak modern EuroLeague’de CSKA‘dan sonra üst üste 2 yıl mücadele eden ilk Rus takımı oldular.
Bu sezon da Shved’in sadece 8 hafta oynayabildiği bir ortamda 19 haftada 7 galibiyet alabildi. Tamamıyla Shved odaklı kurmak zorunda olduğu bir kadro için gayet kabul edilebilir bir sonuç bu. Zaten Bartzokas’tan sonra 9 maçta sadece 2 galibiyetleri var.
Bütün bu sonuçlar ortadayken neden Khimki, Bartzokas’ı görevden aldı açıkçası hiç anlamadım. Kesinlikle sezonun en “bidon” kararlarından biriydi.
Scottie Wilbekin (Maccabi Tel Aviv)
Sezon başından beri Maccabi taraftarının merak ettiği sorunun cevabını artık açıklıyorum. Hayır, yanlışlıkla Wilbekin’in kardeşini falan transfer etmediniz. Kendisi yukarıdaki kişi ve geçtiğimiz haftaya kadar Sakarya’daydı.
Maccabi, “gerçek” Wilbekin’i transfer etti ama taraftarı böyle düşünmese kimse buna şaşırmazdı.
Scottie, geçtiğimiz sezon Daçka‘yla belki de tüm Avrupa’daki en dominant bireysel performanslardan birini sergiledi. Zaten bu yüzden yazın transfer döneminin en gözde isimlerinden biriydi.
Bütün görüşmelerin sonunda Wilbekin, Maccabi yolunu tuttu ama bu yaz aldığı kontratı düşünürsek karşılığını hiç sahada veremedi. Bütün herkes ondan Maccabi’ye liderlik yapacak oyuncu olmasını bekledi. Hatta Sfairopoulos daha da ileriye giderek “Benim buradaki Spanoulis’im” olacak bile dedi. Herkes bunu övgü olarak anladı ama sanırım kendisi şu anki Spanoulis – Blatt soğukluğundan bahsediyordu.
Sezon boyunca Maccabi, ne zaman Wilbekin’den liderlik beklese hayal kırıklığına uğradı. Belki 12.9 sayı ortalaması EuroLeague için hiç fena gözükmeyebilir ama saha içindeki verimliliği hiç öyle değil.
Kariyerinin en kötü şut yüzdesiyle oynaması bir yana Wilbekin, clutch time‘da %35.0 saha içi isabetle oynadı ve hayal kırıklığı yarattı.
Olympiakos (Takım)
Herhalde Olympiakos’un bu sezonu anlatacak en iyi şarkı bu. Gerçekten takımdaki kimse masum değil ve gerçekten felaket bir sezon oluyor.
Geçtiğimiz sezon yaşadıkları hayal kırıklığından sonra takımın çehresini değiştirecek bir hamle olarak David Blatt’i getirmeleri mantıklı gözüküyordu. Özellikle Spanoulis sonrası döneme hazırlanmak için!
Fakat sezon boyunca Olympiakos ile ilgili sadece kaos haberleri gördük.
Blatt – Spanoulis odaklı tartışmalar, Panathinaikos ile yaşanan süreç, ligden ayrılma tehditleri, Printezis’in ses kaydı skandalı ve sakatlıklar…
Bu kadar kaosun olduğu bir yerden de güzel bir hikaye çıkması çok zordu ve öyle oldu. Özellikle yeni yılla birlikte büyük bir düşüş yaşayan Olympiakos, ikinci yarıda sadece 5 galibiyet alabildi. İddiası bulunmayan, ligde düşme hattından kurtulmaya çalışan Gran Canaria’dan fark yemeleri de rezaletin son perdesi oldu.
Kalan haftalarda Olympiakos, playoff vizesi alabilir mi açıkçası bilmiyorum ama yarıştaki tüm takımlar içerisinde bunu en çok hak etmeyen takım onlar.
Takımın saha içindeki problemlerine tek tek girmeyeceğim çünkü bu başlı başına bir yazı konusu. En basitinden EuroLeague’de uzun zamandır sayı atmak için bu kadar zorlanan bir takım herhalde görmedik.
Bu kadar büyük bir başarısızlık öyküsünün olduğu yerde suçu tek bir yere bırakmak olmaz. Bu tamamıyla oyuncular, Blatt ve takım sahiplerinin ortak başarısızlığı ve bunu birlikte paylaşmayı hak ediyorlar.
Adreain Payne (Panathinaikos)
Mehmet Demirkol’un sosyal medyada sık sık kullanılan “Aklım almıyor” açıklaması bu hamleye şıp diye oturuyor.
Bazen takımlar, zor durumda kaldıkları için saçma hamleler yapabiliyor ama herhalde son dönemde Adreian Payne kadar yanlış bir sezon ortası hamlesi görmedik.
Evet, Panathinaikos‘un kadro kalitesi yeterli değildi. Evet, uzun rotasyonunda hem nicelik hem nitelik hem de yaş ortalaması olarak felaketlerdi. Fakat bunların hiçbiri Payne hamlesini bizlere açıklamıyor.
Yani biz Payne’i geçen sezon burada izledik. Bu kıtaya uymadığı, EuroLeague seviyesi için yeterli olmadığını gördük. Buna rağmen Panathinaikos‘un gidip onu getirmesi en hafif tabirle gerçek bir akıl tutulması.
Zaten çok fazla oynayamadı. 4 maç sonrasında Panathinaikos onu hemen gönderdi. Fakat ben gözlerime hala Payne’nin Maccabi maçında oynadığı post-up’ı açıklayamıyorum. Herhalde Avrupa’da arka arkaya iki pozisyon bu kadar kötü post-up oyunu bir daha görmeyiz.
Nando De Colo (CSKA Moskova)
Evet, biliyorum biraz sert bir geçiş oldu ama sayfayı hemen kapatmadıysanız, De Colo’nun neden burada olduğunu sizlere açıklayabilirim.
Aslında sezon içerisinde krizler yaşasa da CSKA için standart bir sezon oluyor. EuroLeague’de 2. sıradalar ve ilk 4’te yer alan takımlara karşı sadece 1 maç kaybettiler. De Colo da %42,7 üçlük yüzdesiyle ve 14.1 sayı ortalamasıyla oynuyor. Bu açıdan bakınca hiçbir sorun yok -ki aslında bu bir sorun çünkü CSKA kariyerinin en kötü istatistiklerini ortaya koyuyor- ama saha içinde durum hiç böyle değil.
İyi bir süper starın en önemli silahlarından biri rakibe verdiği korkudur. O seviyedeki oyuncular karşısında ne yaparsanız yapın, çoğu zaman onları durduramayacağınızı bilirsiniz ve o korkuyla yaşarsınız. Fransız yıldız, EuroLeague’e döndüğü günden beri rakiplere bu korkuyu yaşatma açısından en önde gelen isimdi. Onu nasıl savunursanız savunun o bir şekilde kendi sayılarını buluyordu.
De Colo, bu sezon ise gösterdiği hayal kırıklığı performansla bu korkutuculuğunu kaybetti. Hatta daha da ileriye giderek, kendi takımı içindeki liderliğini bile kaybetti. Hala önemli bir oyuncu fakat CSKA’yla karşılaşacağınız zaman muhtemelen ilk düşüneceğiniz oyuncu o değil. Öyle ki bir sakatlığı olmamasına rağmen ligde oynanan Fenerbahçe Beko – CSKA Moskova maçının koca ikinci yarısı boyunca Itoudis, ona sadece 10 saniye süre verdi. Bunu daha iyi açıklayacak başka bir örnek göremiyorum.
Çok açık bir şekilde artık bu kadro onun takımı değil. Artık CSKA denilince akla ilk olarak Higgins ve Clyburn ikilisi geliyor. Fakat De Colo’nun liderliğini kaybetmesi bir yana büyük maçlarda ve büyük anlardaki tavırları da oldukça garip. Resmen sahada sevimli hayalet Casper gibi davranıyor. Koskoca sezonda clutch time‘da sadece 10 şut denemesi bile bunun bir göstergesi. CSKA’daki diğer yıldızların performansları bir yana Alec Peters, Daniel Hackett gibi isimler bile ondan daha fazla top kullandı. Yani De Colo’nun son iki sezonda clutch time‘da lig lideri olduğunu düşünürsek sevimli hayalet Casper lakabını ne kadar hak ettiğini daha iyi anlayabiliriz.
Fransız yıldız, sezonun devamında bize başka bir hikaye vermezse sezon sonunda kendisini bu şekilde çağırmaya başlayabiliriz: Nando “Casper” De Colo!
Sergio Llull (Real Madrid)
Sergio Llull, bu yazıya ismini dahil ederken en çok üzüldüğüm kişi. Çok uzun süredir benim Avrupa’daki favori oyuncularımdan biri ve sadece iki yıl önce ligde yaptıklarını düşününce bu hali beni çok üzüyor. Fakat tam da bu yüzden koymak zorundayım.
İspanyol yıldız, geçtiğimiz sezonu o büyük sakatlıkla geçirdikten sonra tabii ki tam olarak dönememişti. Bu çok doğal ama kimse onun bu sezonu da böyle geçireceğini düşünmedi. Real Madrid de düşünememiş olacak ki Doncic gittikten sonra yazın kısa rotasyonlarına büyük bir hamle yapmadı.
Bu kararın yanlışlığı tüm sezon boyunca fazlasıyla dillendirildi fakat eğer Campazzo’nun iyi performansı ve Anthony Randolph’un basketbola geri dönme (!) kararı olmasa bu kararın sonuçlarını çok ağır bir şekilde ödeyebilirdi.
Hücumdaki kötü yüzdeleri bir yana Llull’un fiziksel olarak sahada kalacak hali yok. Zaten bu yüzden birçok maçta Laso, onu maçı bitiren beşte kullanamadı. Rakip takım fiziksel olarak Llull’un üstüne oynadığı her an Madrid için eksi yazıyor. Takımın lideri olması beklenen oyuncu, kendi yedeğine göre daha az süre alıyorsa zaten bir problem var demektir. Llull’de de bir problem var.
Madem Olympiakos’a bir şarkı gönderdik, Sergio Llull’a da “O eski halimden eser yok şimdi” gelsin!
Edgaras Ulanovas (Zalgiris)
Geçtiğimiz sezon Final Four oynayan Zalgiris için son döneme kadar hayal kırıklığı bir sezon oluyordu. Şimdi ise hikayelerini EuroLeague’de normal sezondaki son iki maç yazacak.
Fakat biz hikayenin sadece ilk kısmını ele alırsak, Sarunas Jasikevicius ve öğrencilerinin Zalgiris tarihinin en büyük bütçesine rağmen bu hayal kırıklığını yaşamasının birçok sebebi vardı; takımın iki ana yaratıcısının büyük takımlara gitmesi sonrası guard rotasyonundan istedikleri katkıları alamamaları, dolayısıyla hücumda yaşadıkları büyük problemler, sakatlıklar ve Ulanovas’ın hayal kırıklığı performansı!
Özellikle bence Ulanovas’ın performansı takımı çok etkiledi. Kişisel görüşüm, Avrupa’da başarılı bir takımın olmazsa olmaz oyuncu ihtiyaçlarından biri Kalinic, K-Pap, Hanga tarzı takımı birbirine bağlayan, savunmada birden çok pozisyonu savunabilen, fizikli ve çok yönlü isimler.
Ulanovas böyle bir isim olduğu için geçtiğimiz sezon Zalgiris’in peri masalının en önemli faktörlerinden biriydi. Aynı zamanda bunu yapabildiği için yaz döneminde birçok büyük takım ona büyük kontratlar teklif etti.
Fakat biz bu sezon o Ulanovas’ı izleyemedik.
Şut yüzdesindeki dramatik düşüş bir yana Litvanyalı yıldız, saha içerisinde ifade ettiği anlamı kaybetmiş gibiydi. Takımın verimini yükselten oyunculardan biriyken bu sezon tersine verimini düşüren bir oyuncu oldu. Bu da Zalgiris’i çok etkiledi.
Saras gibi zeki bir basketbol insanı, eminim yukarıdaki problemlerin birçoğunun başına gelebileceğini düşünmüştür. Sakatlıkların bile! Fakat Ulanovas’tan böyle bir performans beklediğini hiç sanmıyorum…
Janis Timma (Olympiakos)
Tüm Avrupa’da kariyerinin bu noktasında Janis Timma kadar büyük bir düşüş yaşayan başka bir oyuncu var mı açıkçası bilmiyorum. O kadar büyük bir düşüş yaşadı ki onu Olympiakos’un genelinden ayırmak zorunda kaldım. Kendisi de zaten Khimki’ye kiralandı.
Zenit’teyken çok yönlülüğüyle herkesin gözdesi haline gelen, neden EuroLeague’de oynamadığını anlamadığı oyuncu gitti, yerine sahaya bile çıkamayan bir oyuncu geldi.
Baskonia‘daki düşüşünün sebebini biraz anlayabiliyorum. Shengelia-Voigtmann ikilisi üzerinden oyunu kurgulayan Pedro Martinez, Timma’ya ne Zenit ne de Letonya Milli Takımı’ndaki özgürlüğünü verdi. Bu yüzden sadece dış şut atan bir forvet olarak sezonu geçirdi.
Fakat Olympiakos’ta da hiçbir şey veremedi. Onun Blatt gibi oyuncularına hücumda özgürlük veren bir koçun yanında kendini bulabileceği düşünülmüştü. Hatta NBA’den teklifler olmasına rağmen Blatt’in ısrarıyla Pire’ye gelmişti ama sahaya bile zar zor çıktı. Tüm sezon ortalama sadece 11 dakika süre alabildi. Daha da kötüsü üst üste 2 maç 15 dakikanın üstüne çıktığı hiç olmadı. 23 maçın 8’ini de eksi verimlilik puanıyla tamamladı. Zaten kendi oyunundaki memnuniyetsizlik saha içerisindeki davranışlarından da açık bir şekilde belli oluyor.
Baskonia, Timma’ya 1 milyon dolar ödemişti. İspanyol ekibi, bu parayı ödeyemediği için Timma Olympiakos’a geldi ve burada da ona yakın para aldı. Bu iki takımın maddi durumlarını düşünürsek bu önemli bir para ve Timma’nın performansı onları “Fadılzede” gibi hissettirmiş olabilir.
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!