by Thomas Beller / Çeviri: M. Bahadır Akgün
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı ilk olarak 25 Ocak 2019 tarihinde New Yorker’da yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Birkaç hafta kadar önce James Harden, NBA’i ürpertti. Takımı Houston Rockets‘ı Golden State Warriors karşısında 20 sayı farktan döndürüp deplasmanda galibiyete taşıdı. Bunu da maçın bitimine saniye kala bulduğu üçlükle karşılaşmayı uzatma bölümüne taşıyarak yaptı. Sonra da uzatmada ligin en iyi savunmacılarından ikisi onun üzerinde ellerini açmışken Harden, maçı kazandıran üçlüğü attı. Maçta 44 sayı attı, 10 ribaund ve 15 asist üretti. Harden’ın takımındaki diğer yıldız Chris Paul’un sakatlığından bu yana üst üste altıncı galibiyet olmuştu ve Harden, o süreçte maç başına 42 sayı attı. Daha sonra da o performansını sürdüren Harden, Knicks karşısında 61 sayı da attığı muhteşem bir dönem geçirdi.
Bu süreçte birçok değişik eşik ve rekor atlandı ve bir gün bu eşikler Joe DiMaggio’nun 56 maçlık serisi gibi gözükebilir. Benim hâlâ merak ettiğim istatistiklerden biri de Harden’ın Ocak ayındaki ortalamasını aşabilmiş tarihte yalnızca tek oyuncunun olduğu istatistik. Wilt Chamberlain, bunu beş kez başarmış.
Ancak bu maç kazandıran şutlar ve devasa istatistikler ne kadar parıltılı olsa da Harden’ı izleme keyfiyle ilgili yalnızca ipuçları veriyorlar. Onun kendine özel anları ise çok garip ve alışıldığın dışında, hatta ayıp. Vücut dili, sakatlı, kolları ile bacaklarını kabadayı gibi bir ustalıkla konumlandırışı ve daha birçok özelliği nedeniyle oyun tarzı biraz hakaretamiz gözükebilir.
Şimdilerde saygın insanlar olmuş eski basketbol bağımlılarının küçük bir kulübüne dahil olan okuldan eski bir takım arkadaşım John Merz, Harden ile ilgili şunları söylüyor:
“Step-back’i beni çıldırtıyor. Üçlük için geriye böyle çıkışı şölen gibi. Basketbolun iç ve dış diyalektlerini komple değiştirdi. Bu ikili hep hassas bir ilişkiye sahipti ancak o ilişki artık yok. Basketbol, potaya doğru oynanırdı.”
NBA hakemlerinin eskiden direktörlüğünü yapan Ronnie Nunn da Harden’ın step-back’inin savunucularından olmuş. Birçokları ise o hareketi topla yürüme olarak görüyor. Nunn ise bazen topla yürüme olduğunu söylüyor, çifte step-back yaptığı zaman. Ancak çoğunlukla Harden’ın dikkatle yapılan bu hareketi kurallar dahilinde. “Topla yürüme çalmak dansla ilgili” diyor Nunn. “Bir kez ritmini anladığınız zaman kural dahilinde olup olmadığına karar verebilirsiniz. Gördüğünüz zaman artık adımları saymıyorsunuz gerçekten. Sadece ritmi biliyorsunuz.” Harden’ın ritmi ise Nunn’ın tanımına göre 0-1-2 şeklinde: “Vals gibi.” Ben step-back ritminin hep salsa olduğunu düşünmüştüm. Harden’ın videolarını dans okulundan Laura Stein’a gösterdim. O da bunun hip-hop tarzı ayak hareketlerine benzediğini söyledi.
Step-back’in mucidi Harden değil ve şu anda Joel Embiid gibi pivotlar da dahil neredeyse her NBA oyuncusunun kendine özel bir stepback tarzı var. Kristaps Porzingis’in 2015 yılından draft çalışmalarını izlerseniz şut ve smaçların arasında bu dev Letonyalının step-back attığını da göreceksiniz. Ancak Harden bunu kendi hareketi yaptı ve oyuna etkisini belirginleştirdi. Nereye giderseniz gidin step-back çalışan oyuncular göreceksiniz. Her zaman da çok eşsiz, herkes kendi versiyonunu deniyor. Geçen yaz Brooklyn’de sokakta basketbol oynarken step-back atan bir çocuğun hareketinin abartısına güldüm. Hareketin sonunda kafasıyla kendisini kutlayan hali de Harden’dan esinlenmeydi. Çocuğa hakkını vereyim, işe de yaradı. Abartılı şekilde geriye yaslanmaya devam etti. Top girmeye devam etti. Bunu her salonda, her sokak sahasında görüyorum. Ben de komik bir şekilde kendim de deniyorum.
Harden’ın step-back’i yeni bir seviyeye geldi bu sezon. 2016-17 sezonunda maç başına 0,9, geçen sezon ise maç başına 2,4 step-back deniyordu. Bu sezon ise maç başına 6’dan fazla deniyor. Harden, bana Michael Jordan ve Allen Iverson’ı anımsatan bir şekilde oyunun oynanış şekillerini değiştirdi. Jordan’ın oyun tarzı, havada kalışıyla putlaşmıştı. Faul çizgisinden vurduğu smaç da dünyanın her yerinde oyuncuların fantezi nesnesi hâline gelmişti. Iverson ise crossover fetişini yaptı. Hip-hop estetiğini alıp basketbola getirmeyi başardı. Rakiplerinizin bileklerini kırmak, Iverson’ın hükmü altında basketbolun esrik başarısına dönüştü.
1997 baharında Jordan ile Iverson arasında bir nevi meşale değişikliği oldu. Iverson’ın kariyeri başlıyor, Jordan’ın kariyeri ise son dönemlerini yaşıyordu. Bir pozisyonda oldu bu olay. Iverson, Jordan tarafından savunuluyordu tepede. O hareket esnasında kenardan Phil Jackson’ın sesini duyabiliyordunuz. İlk şampiyonluk serisi sonrası neredeyse özgüven sarhoşu Jackson, Jordan’ın Iverson’ı tutmasını istiyordu. Ses tonunda elindeki güce duyduğu güveni gösteren bir şey vardı.
Iverson topu önce soluna vurdu, sonra geri aldı. Sonra bir daha yaptı, daha güçlü bir şekilde. Jordan hamle yaptı, kaçırdı. (Sanki Yunan mitolojisinden bir hikaye anlatıyor gibiyim.) Efsane Jordan artık dengesini kaybetmiş, pozisyonundan çıkmıştı ve bu cesur, çabuk delikanlı tepede topla baş başa kalmıştı. Ancak Iverson’ın daha sonra fark edeceği üzere Jordan o kadar yetenekliydi ki zamanında toparlanıp topa doğru bir hamle yaptı ve neredeyse Iverson’ın şutunu da blokluyordu. Ancak yapamadı. Top Iverson’ın ellerinden çıkıp potadan geçti. O an neredeyse Sistin Şapeli tarzı bir ürperti yaşandı: İki ayrı parmak ucu birbirlerini sıyırıyordu.
Harden, Iverson’ın tarzını alıp ona renk kattı. Harden’ın bu ay attığı basketlerin çoğu asist üzerinden isabetler değillerdi. Adada yalnız bir adam kendi şutunu yaratıyor: Tıpkı Iverson’ın Jordan karşısında yaptığı gibi. Iverson gibi o da çok dripling yapıyor. Sanki bir oyuncu kendisiyle dans ediyor gibi. Harden, vücudunu küçültüp bir ayağı önde diğeri geride, topu hızla yere vurup bitirici darbeyi yapmayı seviyor. Sonrasında ya geriye yaslanıp şutunu yolluyor ya da potaya gidip skor atmaya, faul almaya ya da step-back’e çalışıyor. Kendine alan yarattığı zaman duruyor. Sakal, hafif öne doğru eğiliyor gibi gözüküyor, rakipleriyle alay eder gibi oynuyor. Her şey kısacık bir anda oluyor ancak tüm hareketin aşikar bir etkisi var. O anlık tereddüt de hareketin bir parçası. Harden, şut öncesi dengesini yakalıyor ancak psikolojik açıdan mahvediyor. İnsan sormadan edemiyor: Bu uzak mesafeli şutlarda bu yüzden mi bu kadar sık faul alıyor? Savunmacı, kendi kendini yok edecek şekilde kendisini Harden’a doğru atıyor. Tek amacı potadan süzülecek bir step-back’i daha önlemek.
Harden’ın oyun tarzının Iverson’ın oyun tarzının evrimleşmiş versiyonu olması, birkaç yıl önce dikkatimi çekti. Iverson’ın görüntülerinden oluşan bir video izliyordum ve Iverson’ın oyun tarzı ilk kez antika gözüktü. Başta bunun sebebinin Iverson’ın uzak orta mesafeleri olduğunu düşündüm. Uzak orta mesafe şutları artık maçtan sonra bira içip size hidrasyon sağlamasını beklemekle aynı şey. İstatistiklere göre en verimli şutlar üçlükler, faul atışları ve pota çevresindeki şutlar. Ancak benim yanıtım daha ilkel oldu: Iverson’ın oyununda bir şey tarihi geçmiş gibiydi. Hep sonsuz gözükmüştü oysa.
Sonunda o meşhur crossover’ın yarım, bitmemiş gibi geldiğini fark ettim. Iverson topu bir tarafa vuruyor, sonra da ya şuta kalkıyor ya da potaya hareketleniyordu. Eksik bir şey vardı. Sonra fark ettim ki eksik olan potadan ani bir uzaklaşma hareketiydi ve step-back etkisi de buydu.
Hepimiz en üst düzeyde işlerini yapan sporcuların neredeyse sosyopat derecesinde özgüven sahibi olması gerektiğini biliyoruz. Harden, Warriors karşısında maçı kazandıran şutu attıktan sonra yere düştü. Sonra da Kafkas dansçısı gibi kendisini squat pozisyonuna getirip ayağa bile kalkmadan sakalındaki mağaradan çıkıp gelen küfürlerini Draymond Green’e savurmaya başladı. Green o sözleri hak edecek bir şey söylemiş ve yapmış olmalıydı öncesiydi. Sonra, çok az sonrasında etrafı takım arkadaşları tarafından çevrilen Harden onlara doğru tek parmağını salladı ve onlara hâlâ maçın bitimine bir saniye olduğunu gösterdi. Warriors‘ın son şutu potadan döndüğünde galibiyet kesinleşti ve Harden, bir kez daha kalabalığın ortasında kaldı. Hemen o an geçen yıl kazandığı MVP ödülüne atıfta bulunan bir işaret yaptığını anladım. Üst üste ikinci kez kazanacağını söylüyordu.