Real Madrid – Panathinaikos Serisini İzlemek İçin 5 Sebep

12/Nis/19 15:13 Nisan 12, 2019

Mehmet Bahadır Akgün

12/Nis/19 15:13

Eurohoops.net

Real Madrid ile Panathinaikos bir kez daha playofflarda karşı karşıya geliyor. Bu seri hangi hikayelere gebe?

by M. Bahadır Akgün / info@eurohoops.net

Turkish Airlines EuroLeague 2018-2019 sezonu, tıpkı 2017-2018 sezonunda olduğu gibi bir kez daha Panathinaikos ile Real Madrid arasında oynanacak bir seriye sahne olacak.

Avrupa basketbolunun en başarılı kulüplerinden ikisinin karşı karşıya geliyor olması bile bu seriyi izlemek için yeterli bir sebep ancak özellikle Panathinaikos, son 7 yıldır eski günlerinin biraz uzağında. Onlar için dönüş, Real Madrid için istikrar anlamına gelebilecek bu seriyi izlemek için tek sebep bu değil elbette.

Nisan ile birlikte ısınan havalarda parkelerin heyecanı da artıyor. Takımlar artık doğrudan rakiplerine karşı özel hazırlıklar yapıyor ve hikayesi birbirinden güzel playoff serileri ortaya çıkıyor.

Bizim de elimizde bu iki dev kulüp arasında oynanacak harika bir seri olacak. Peki bu seriyi kulüplerin büyük tarihleri kadar ilgi çekici kılabilecek başka nasıl etkenler olabilir?

Huzurlarınıza bu serinin kaçması hâlinde üzülmenize neden olabilecek beş sebebi sıralıyoruz…

1. Rick Pitino’nun Avrupa kariyerini ilk kez bir playoff serisinde göreceğiz

Rick Pitino, Panathinaikos’un başına geçtiği günlerde önce renkli kişiliği ile çok sayıda Avrupalı basketbolseverin sevgisini kazandı. Deneyimli basketbol adamının bu denli büyük saygı kazanması ise biraz daha zaman aldı ancak neticede Pitino, playoffun dışında kaldığı gözüyle bakılan Panathinaikos’a son sekiz maçının yedisini kazandırıp -ki hatırlatmakta fayda var, kaybedilen tek maç Rudy Fernandez’in akıl almaz üçlüğü ile Real Madrid’in galip geldiği maç- takımını playofflara altıncı sıradan sokmayı başardı.

Ancak artık önünde bambaşka bir engel var: O kaybedilen maçın intikamını en doğru şekilde alabilmek için Real Madrid serisi. Üstelik Pitino’nun elinde saha avantajı gibi bir fırsat bulunmuyor ve iki takımın yetenek seviyelerine bakınca Real Madrid, terazide Yunanistanlı rakibine oranla çok ağır basıyor. Hâl böyle olunca son yıllarda Avrupa basketbolunun en üst düzey koçlarından Pablo Laso’ya karşı Rick Pitino’nun şapkadan tavşan çıkarması gerekiyor gibi gözüküyor. Peki Pitino bunu yapabilir mi?

Elbette kolej ve ABD basketbolu ile Avrupa’da oynanan oyun arasında büyük farklar var ancak Rick Pitino, NCAA tarihinde üç ayrı takımı Final Four’a taşıyan ilk koç oldu ve her takımda da bu konuda başka hikayeler yazdı. İlk olarak Providence döneminde göreve geldiğinde korkunç durumdaki takımı iki yıl sonra Final Four’a taşıdı. Ardından dev bir skandalın altında ezilen Kentucky’yi hayata döndüren Pitino, 1993’te “Kolejin Roma İmparatorluğu” diye adlandırdığı okulunu şampiyonluğa taşıyordu. Son olarak Louisville’de ise daha başka bir tarih yazıp okulun 19 yıl sonra gelen Final Four başarısında yine takımın başında görev yaparak imzasını atıyordu.

Hikayedeki benzerlik size de dikkat çekici geliyor mu? Yıllardır Final Four oynayamayan Panathinaikos, Aralık ayında anlaştığı Pitino’yu takımın başına getirdi. Rick Pitino, bu seride Real Madrid karşısında takımının atletizmini de kullanarak kolejde imzası hâline gelen tam saha savunmasından yararlanıp önemli bir üstünlük sağlayabilir. Pablo Laso’nun buna vereceği cevap ise serinin kaderini tayin edebilir. Şimdilik Pitino’nun burada nasıl bir performans göstereceğini bilmiyoruz ancak daha önce işlerin iyi gitmediği yerlerde adımını atmasıyla bir şeylerin değiştiğini defalarca kanıtladı. Bunu bir kez de Atina’da yapabilir mi? Neden olmasın.

Geçmiş başarılarına bakınca şimdi yapabileceklerini izlemek keyifli olacak.

2. 2011 – 2012 Olympiakos – Montepaschi Siena serileri ile benzerlik

Geçen sezonun başından itibaren Nisan ayına kadar sakatlıklarla boğuşan ve hatta Nisan ayına kadar takımın yıldızı, bir önceki sezonun MVP’si Sergio Llull’den yararlanamayan Real Madrid, playofflara kendisini beşinci sıradan atabilmiş ve dördüncü sırayı alan Panathinaikos ile eşleşmişti.

O günlerde ev sahibi avantajını elinde bulunduran Panathinaikos, rakibi karşısında ilk maçı çok rahat oynayıp farklı da kazanmayı başarmış ancak “en yükseğe sıçramak için dibe vurmak lazım” şiarı ile hareket eden Real Madrid, daha sonrasında EuroLeague’de oynadığı beş maçın tamamını kazanıp şampiyonluğa kadar uzanmıştı.

Şimdi bir kez daha bu iki dev takımın eşleşmesini izleyeceğiz ancak şartlar daha farklı. Bu kez ev sahibi avantajı, bütün sezonu çok iyi geçiren ve son düzlükte iyi de bir ritm bulan Real Madrid’de. Ritmleri geçen sezonki kadar yüksek değil ve aslında iki takımın arkalarındaki rüzgarları karşılaştıracak olursak bu anlamda avantajın Atina temsilcisinde olduğunu söyleyebiliriz.

Bu serinin hikayesini çok farklı ama çok güzel kılabilecek noktalardan biri de serinin 2011 ve 2012 yıllarında oynanan Olympiakos – Montepaschi Siena serileri ile arasındaki benzerliklerin çokluğu.

2011’de saha avantajını elinde bulunduran Olympiakos, Montepaschi Siena ile eşleşirken İtalyanlara yalnızca playoff değil tüm EuroLeague tarihinin en ezici mağlubiyetlerinden birini tattırıp playofflara akıllara zarar bir giriş yapmıştı. Sonrasında ise Siena’nın hükmü sürdü. Pire’deki ikinci maçı kazanan İtalyanlar, orta İtalya’da da rakibine tek maç vermeyince Final Four’a gitmeyi başardı. Ertesi sezon yine bu iki takım eşleşti ancak ev sahibi avantajı bu kez Akdeniz’in öte tarafındaydı. Siena, evindeki ilk maçı kaybetti. İkinci maçı kazansa da Olympiakos’un bu kez başka mağlubiyet almaya niyeti yoktu ve üst üste gelecek iki şampiyonluktan ilki o sezonun sonunda geliyordu.

Neticede bu iki eşleşme arasındaki benzerlikler gözden kaçırılacak cinsten değil ve Panathinaikos, sahada alabileceği bir intikamla arkasındaki rüzgarı fırtınaya çevirip tek maçlı Final Four eşleşmelerinde de rakipleri karşısında favori olsun olmasın yapacaklarıyla çok insanı şaşırtabilir.

Şaşırtmasa da Siena – Olympiakos serilerindeki hikayeye benzer bir hikayenin güzelliği bile bu seriyi izletir sayın okurlarımız…

3. Panathinaikos‘un Zeljko Obradovic‘ten beri seri kazanamamış olması

Zeljko Obradovic, yalnızca Turkish Airlines EuroLeague tarihinin değil Panathinaikos kadar büyük bir kulübün tarihinin de en büyük başantrenörü. Hatta o tarihi o kadar büyük kılan isim de büyük oranda kendisi. Dimitris Diamantidis, Dejan Bodiroga gibi dev isimlerle birlikte yazdığı tarih, o bıraktıktan sonra neredeyse bir adım ileri gitmedi.

Panathinaikos, onun ayrıldığı günden beri bir Final Four aşkıyla yanıyor ve bu süreçte hem kulübün başarılı günlerinden çok şey kaybettiler, hem de o günlerde o muazzam yapıyı yıkılmaz kılan iki büyük yönetici Giannakopoulos kardeşler aynı yıl içerisinde hayata gözlerini yumdular.

Obradovic yönetiminde kazanılan beş şampiyonluk bir yana, Panathinaikos onun ayrıldığı 2012 yılından beri her sezon playoff oynayıp biri Barcelona, ikisi CSKA Moskova, biri Laboral Kutxa, biri Fenerbahçe ve biri de Real Madrid karşısında olmak üzere toplam altı playoff serisi kaybetti. Tarihi bu kadar zengin bir kulüp için kolay bir hasret değil bu. Artık vuslata ermek istiyorlar ancak önlerinde son şampiyon duruyor. Motivasyonları ise belki de son yıllarda hiç olmadığı kadar yüksek: Yepyeni bir başlangıç yaptı Yeşiller.

Şimdi Panathinaikos’un elinde bambaşka bir şans var: Obradovic gittiği günden bu yana yapılmayanı yapıp vefat eden Giannakopoulos kardeşlere bu büyük başarıyı armağan etmek.

4. Nick Calathes, MVPvari işler yapmaya başladı ve tarih yazmaya niyetli

Panathinaikos‘un saha kenarındaki lideri geçen seneden bu yana değişti ancak son dönemde saha içinde tek bir liderleri var: Nick Calathes.

Yunan yıldız, NBA kariyerini rafa kaldırıp eski takımına döndüğü günden bu yana hep birbirinden spektaküler performanslar ortaya koydu ancak zaafları nedeniyle o takımın zirveye çıkması yolundaki çabaları hep yetersiz kaldı. Ancak son dönemde, bilhassa Pitino’nun da takımın başına gelmesiyle, başka bir Nick Calathes izliyoruz. Deneyimli oyuncu, sezonun ikinci yarısında her geçen hafta performansını biraz daha yukarı atıp normal sezonun son maçında 12 yıldır yapılmayanı yapıp triple-double yapacak seviyeye kadar çıktı.

Rick Pitino yönetiminde istediği -hatta belki istemediği- kadar özgürlük tanınan Nick Calathes, Sergio Llull’den yoksun oynaması muhtemel bir Real Madrid karşısında sahaya hükmedebilecek kadar büyük oynuyor son dönemde.

Thanasis Antetokounmpo, Georgios Papagiannis ve James Gist gibi atletik uzunlarını potaya koşturmayı seven Panathinaikos sisteminde kendisine en uygun oyun şeklini bulan Nick Calathes, ayrıca hücumda Facundo Campazzo ile eşleşeceği pozisyonlarda Campazzo’nun tüm pas arası yapma yeteneklerine rağmen Arjantinli guarda büyük sorun çıkarabilir. Zira Calathes’in pasör yetenekleri, kolay pas aralarına izin veren cinsten değil ve ABD doğumlu Yunan guard, fizik anlamında rakibinden çok daha iyi durumda.

Panathinaikos’un Atina’da mucizevi bir şekilde kaybettiği Real Madrid maçını 14 sayı, 9 asist ve 5 ribaund ile tamamlayan Calathes, belki karşısında Buducnost kadar kolay bir rakip bulmayacak ancak Laso’nun kullanmak isteyeceği zaaflarını örtebildiği ölçüde serinin yıldızı olmaya aday.

Yıldız oyuncu, o maçta 1/8 üçlük isabeti buldu. Calathes, Xavi Pascual’in görevde olduğu dönemdeki ilk maçta ise 1/6 ile üçlük isabeti bulmuştu. Calathes’in bu sezon kalan 28 maçta 114 üçlük denediği, yani maç başına 4,1 üçlük denediği düşünülürse Laso, onun üç sayı çizgisinin gerisinden şut atmasına göz yumuyor. Burada Calathes’in şutu girecek olursa Panathinaikos için hiçbir sorun yok ancak şu ana kadar bu sezon %25,8 ile üçlük atan bir oyuncuya ismi ne kadar büyük olursa olsun bu konuda güvenemezsiniz. Bu durumda Pitino’nun onu nasıl kullanacağı, onun mental olarak ne kadar sağlıklı kalacağı kritik olacak. Biz de izlemesi heyecan verici bir seri bulacağız önümüzde.