By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
1980’lerin sonunda Jugoplastika, Milano ve Maccabi…
2000’lerin başında Kinder Bologna, Maccabi, Tau Ceramica, Barcelona, CSKA Moskova ve Panathinaikos…
Son 10 yılda ise Real Madrid ve Olympiakos.
Modern EuroLeague tarihi boyunca birçok unutulmaz basketbol takımı izledik. Hepsi, kendi dönemleri içinde Avrupa basketbolunu kasıp kavurdu. Bizlere özel anlar ve başarılar yaşattı. Fakat oyunun kuralı gereği bir yerde, sendeledi.
Hepsinin kendi dönemleri içinde farklı devrilme sebepleri vardı. Bazen ekonomik problemler, bazen dönemin şartları, bazen motivasyon eksikliği, bazen de zamanın kendi döngüsü buna sebep oldu. Bu çok doğal. Çünkü zirvedeyseniz ya da orası için yaşıyorsanız, bu yolda birçok problem ve tuzakla karşılaşırsınız. Hepsini çözdüğünüzü düşünseniz bile en beklenmedik, en küçük sorun sizi devirebilir.
2012-2013 öncesi EuroLeague’de galibiyet yüzdesi sadece %41.5 olan, milyonlarca dolar para harcasa da her seferinde başarısızlık duvarıyla çarpışan, bir basketbol kültürü olmadığı söylenen takım dün gece bütün o problemleri 5. kez üst üste çözerek zirve yolunu tuttu. Üstelik günden güne değil, saatten saate değişebilen ve maalesef ki spor kültürü çok çarpık olan bir ülkede bunu yaptı.
Güllü yollarda rahat rahat dolaşarak mı yaptı bunu peki ?
Hayır, her seferinde elini daha büyük dikenlere sokarak başardı.
Hikayedeki takım; 2014-2015’te kadrosunda daha önce playoff galibiyeti görmüş sadece 2 oyuncu bulunmasına rağmen son şampiyonu süpürerek bunu başardı. 2015-2016’da, belki de Avrupa’nın o an en büyük kadrosu olan son şampiyonu, sadece bir pivotu kalmışken devirdi. 2016-2017’de tüm sezon sakatlıklarla uğraştıktan sonra hiç kazanamadığı bir yerden, OAKA’dan 2 zafer alarak çıktı. 2017-2018’de bu sefer en büyük iki yıldızını kaybetmişken zirvenin yolunu tuttu. Bu sezon klasiklerin arasına ismini yazdıran bir seri sonrası yıkılmadı ve yine Final Four’a kaldı.
Bu ülkede olağan dışı şeyler nedense bizlere normal gelebiliyor. Başarıya olan alışmadan dolayı belki bu takımın yaşattıkları da size olağan gelebilir.
Fakat değil.
6 yıl önce Avrupa’nın vasat bir takımının, 5 yıl üst üste en tepede mücadele etme hakkı kazanabilmesi sıradan değil.
Tarih bunu bize fısıldıyor. Bu takım, Avrupa basketbolunun o büyük takımları içinde üst üste 5. kez Final Four görmeyi başaran sadece 2. takımı!
Yaşananların ne kadar farklı olduğunu belki de bu takımın da zamanı geldiği an, diğer büyük takımlar gibi devrildiğini gördüğümüz an anlayacağız.
Fakat Isıldur’un 39. varisi büyük kral Aragorn’un da söylediği gibi “Bugün, o gün değil!”
Planlar Karakterlerin Arkasında!
Dün gece yaşanan büyük mutluluk sonrası 4. maçtan değil, seride yaşananlardan bahsetmem gerekiyor. Fakat küçük bir bölüm de olsa 4. maça parantez açmamız lazım. Fenerbahçe Beko ile Zalgiris Kaunas arasında her yönüyle mükemmel bir seri izledik. İleride konuşulacak tarihin en iyi playoff serileri yazıları arasında muhtemelen ismi hep geçecek.
Peki mükemmel bir seri nasıl olur?
Özel performanslar, birbirini mağlup etmek için gücünün son noktasının bile ötesine giden oyuncular, serinin öncesindeki hikaye ve sıra dışı basketbol zekaları. Beklentileri karşıladı bu seri. Fakat mükemmeliyet adına hikayenin içine katılması gereken başka bir şey daha var: Farklılık!
Bu dönemin insanları olarak artık sıkılmaya o kadar yatkın haldeyiz ki izlediğimiz şeyde bir farklılık olmazsa, sanki hemen büyü kayboluyor. İnsanlara aynı yollardan giden aynı hikayeleri tekrar tekrar satamıyorsunuz. 4. maçın basketbolu ve hikayesi diğer maçlarla aynı değildi.
Sadece iki gün önce, Avrupa basketbolunun yakın dönemdeki en önemli savunma maçını izleten 3. düellodan sonra bu kez çok ama çok özel hücum performansları izledik. Belki de 2 gün önce aldıkları o kadar darbeden sonra iki takımın oyuncularında da savunma için ellerini kaldıracak, ayaklarını geriye çekecek bir hali kalmamıştı… Kim bilir.
O özel hücum performansı da ilk olarak Fenerbahçe‘den geldi.
Serinin ilk 3 maçında toplamda 16 sayı, 3 asistle oynayabilen Dixon’un, 2. ve 3. maçlarda sahada kaldığı 26 dakikada Fenerbahçe aleyhine skor -11’di. Dixon her oyuna girdiği dönem Zalgiris‘in hücumda ona saldırması ve savunmaların çıktığı sertliği düşününce sanki tecrübeli yıldızın bu seride bir işi yok gibiydi. Fakat o ne yaptı? Serinin şeklini değiştirdi.
İlk 3 maçın aksine dün gece tempo çok daha yukarı çıkarken Dixon, parkenin tek kralıydı. 10 dakikada 13 sayı 3 asist 2 top çalma yaptı. Üstelik attığı 5 basketin 4’ünü bire birler üzerinden buld 2 gün önce devrede 31 sayı atabilen Fenerbahçe, çeyreği 30 sayıyla -seride ilk kez- bitirdi.