Fenerbahçe Beko – Zalgiris Son Düello: Güven, Zaman ve Efsane

26/Nis/19 15:51 Nisan 26, 2019

Utkan Sahin

26/Nis/19 15:51

Eurohoops.net

“Titanlar ve Tanrıların” savaşı sona erdi. Elimizde unutulmaz bir seri ve titanın zaferi kaldı… Eurohoops Fırın sizler için Fenerbahçe Beko – Zalgiris serisinin dördüncü maçını ve genel analizini yazdı.

By Utkan Şahin / info@eurohoops.net

1980’lerin sonunda Jugoplastika, Milano ve Maccabi

2000’lerin başında Kinder Bologna, Maccabi, Tau Ceramica, Barcelona, CSKA Moskova ve Panathinaikos

Son 10 yılda ise Real Madrid ve Olympiakos.

Modern EuroLeague tarihi boyunca birçok unutulmaz basketbol takımı izledik. Hepsi, kendi dönemleri içinde Avrupa basketbolunu kasıp kavurdu. Bizlere özel anlar ve başarılar yaşattı. Fakat oyunun kuralı gereği bir yerde, sendeledi.

Hepsinin kendi dönemleri içinde farklı devrilme sebepleri vardı. Bazen ekonomik problemler, bazen dönemin şartları, bazen motivasyon eksikliği, bazen de zamanın kendi döngüsü buna sebep oldu. Bu çok doğal. Çünkü  zirvedeyseniz ya da orası için yaşıyorsanız, bu yolda birçok problem ve tuzakla karşılaşırsınız. Hepsini çözdüğünüzü düşünseniz bile en beklenmedik, en küçük sorun sizi devirebilir.

2012-2013 öncesi EuroLeague’de galibiyet yüzdesi sadece %41.5 olan, milyonlarca dolar para harcasa da her seferinde başarısızlık duvarıyla çarpışan, bir basketbol kültürü olmadığı söylenen takım dün gece bütün o problemleri 5. kez üst üste çözerek zirve yolunu tuttu. Üstelik günden güne değil, saatten saate değişebilen ve maalesef ki spor kültürü çok çarpık olan bir ülkede bunu yaptı.

Güllü yollarda rahat rahat dolaşarak mı yaptı bunu peki ?

Hayır, her seferinde elini daha büyük dikenlere sokarak başardı.

Hikayedeki takım; 2014-2015’te kadrosunda daha önce playoff galibiyeti görmüş sadece 2 oyuncu bulunmasına rağmen son şampiyonu süpürerek bunu başardı. 2015-2016’da, belki de Avrupa’nın o an en büyük kadrosu olan son şampiyonu, sadece bir pivotu kalmışken devirdi. 2016-2017’de tüm sezon sakatlıklarla uğraştıktan sonra hiç kazanamadığı bir yerden, OAKA’dan 2 zafer alarak çıktı. 2017-2018’de bu sefer en büyük iki yıldızını kaybetmişken zirvenin yolunu tuttu. Bu sezon klasiklerin arasına ismini yazdıran bir seri sonrası yıkılmadı ve yine Final Four’a kaldı.

Bu ülkede olağan dışı şeyler nedense bizlere normal gelebiliyor. Başarıya olan alışmadan dolayı belki bu takımın yaşattıkları da size olağan gelebilir.

Fakat değil.

6 yıl önce Avrupa’nın vasat bir takımının, 5 yıl üst üste en tepede mücadele etme hakkı kazanabilmesi sıradan değil.

Tarih bunu bize fısıldıyor. Bu takım, Avrupa basketbolunun o büyük takımları içinde üst üste 5. kez Final Four görmeyi başaran sadece 2. takımı!

Yaşananların ne kadar farklı olduğunu belki de bu takımın da zamanı geldiği an, diğer büyük takımlar gibi devrildiğini gördüğümüz an anlayacağız.

Fakat Isıldur’un 39. varisi büyük kral Aragorn’un da söylediği gibi “Bugün, o gün değil!”  

Planlar Karakterlerin Arkasında!

“Zeljko‘nun kurduğu bir takım zaten kaliteli karakterlerle dolu oluyor. Zaten bir takımın karakteri de her şeyin kaderini belirler.”

Dün gece yaşanan büyük mutluluk sonrası 4. maçtan değil, seride yaşananlardan bahsetmem gerekiyor. Fakat küçük bir bölüm de olsa 4. maça parantez açmamız lazım. Fenerbahçe Beko ile Zalgiris Kaunas arasında her yönüyle mükemmel bir seri izledik. İleride konuşulacak tarihin en iyi playoff serileri yazıları arasında muhtemelen ismi hep geçecek.

Peki mükemmel bir seri nasıl olur?

Özel performanslar, birbirini mağlup etmek için gücünün son noktasının bile ötesine giden oyuncular, serinin öncesindeki hikaye ve sıra dışı basketbol zekaları. Beklentileri karşıladı bu seri. Fakat mükemmeliyet adına hikayenin içine katılması gereken başka bir şey daha var: Farklılık!

Bu dönemin insanları olarak artık sıkılmaya o kadar yatkın haldeyiz ki izlediğimiz şeyde bir farklılık olmazsa, sanki hemen büyü kayboluyor. İnsanlara aynı yollardan giden aynı hikayeleri tekrar tekrar satamıyorsunuz. 4. maçın basketbolu ve hikayesi diğer maçlarla aynı değildi.

Sadece iki gün önce, Avrupa basketbolunun yakın dönemdeki en önemli savunma maçını izleten 3. düellodan sonra bu kez çok ama çok özel hücum performansları izledik. Belki de 2 gün önce aldıkları o kadar darbeden sonra iki takımın oyuncularında da savunma için ellerini kaldıracak, ayaklarını geriye çekecek bir hali kalmamıştı… Kim bilir.

O özel hücum performansı da ilk olarak Fenerbahçe‘den geldi.

Serinin ilk 3 maçında toplamda 16 sayı, 3 asistle oynayabilen Dixon’un, 2. ve 3. maçlarda sahada kaldığı 26 dakikada Fenerbahçe aleyhine skor -11’di. Dixon her oyuna girdiği dönem Zalgiris‘in hücumda ona saldırması ve savunmaların çıktığı sertliği düşününce sanki tecrübeli yıldızın bu seride bir işi yok gibiydi.  Fakat o ne yaptı? Serinin şeklini değiştirdi.

İlk 3 maçın aksine dün gece tempo çok daha yukarı çıkarken Dixon, parkenin tek kralıydı. 10 dakikada 13 sayı 3 asist 2 top çalma yaptı. Üstelik attığı 5 basketin 4’ünü bire birler üzerinden buld 2 gün önce devrede 31 sayı atabilen Fenerbahçe, çeyreği 30 sayıyla -seride ilk kez- bitirdi.

Saras ya da Obradovic‘in maçı yine az pozisyon sayısı ve savunma merkezli bir oyuna sıkıştırma planı varsa bu performansla birlikte kayboldu.

Dixon’un yaktığı fitil bütün Fenerbahçe oyuncularına yayıldı. Sarı Lacivertli ekip de eşine çok az rastlayacağımız bir hücum performansı sergiledi. Oyuncular, ilk yarıda sadece 6 şut kaçırırken 8/11 üçlük performansıyla Zalgiris potasına 49 sayı gönderdi.

Ancak -2. maçta da altını büyük puntolarla çizdiğim gibi- bu seviyede şutların girmesi bazen başınıza dert olabiliyor. Özellikle de Zalgiris gibi en dipten yukarı çıkmayı başaran bir takımla oynuyorsanız. İlk çeyrekteki büyük performansla Zalgiris’i yoldan çıkartan Fenerbahçe, ev sahibi ekibe 10 dakikada 0 asist ve 5 top kaybı yaptırmıştı.

Fakat kendine geldikleri zaman onlar da oyunun bu şeklini kabullendi.

Zalgiris; Kalinic‘in yokluğu, Ahmet, Vesely ve Datome üçlüsünün faul problemi sebebiyle Fenerbahçe’nin iyice zayıflayan pota altı savunmasına saldırmaya başladı. 2. maçtan beri ana planları olan Wolters ve Walkup’ın deliciliğini kullanmak yine merkezdeydi. 3. maçın aksine bu kez Westermann-Davies ikilisini de hücuma dahil etmeyi başardılar.

Fenerbahçe inanılmaz yüzdelerle şut atsa da Zalgiris’i hücumda konfor alanından hiç çıkartamadı. Litvanya temsilcisi de 3. çeyreğin hemen başında farkı 4 sayıya düşürmeyi başardı. İlk çeyrekte 5 top kaybı yapıp hiç asist yapamayan Zalgiris’in sonraki 12 dakikada ise 11 asist ve 0 top kaybıyla oynaması bunun en büyük sonucuydu.

Zalgiris’in rüzgarı arkasına alması, Fenerbahçe kısalarının her adımda geçilmesi, farkın 17 sayılardan 4’e düşmesinden sonra ne beklersiniz? Obradovic‘in sezon boyunca gördüğümüz o sert molalarından birini izlemeyi değil mi?

Sırp koç, nasıl 2. maçın bitimine 23 saniye kala takımı 2 sayı gerideyken mola almayıp takımına güvenmeyi tercih ettiyse dün gece bunu yineledi ve dizginlerini oyuncularına verdi.

Sonuç ne olursa olsun… Bence hatalı bir karardı. Fenerbahçe maçı kaybetse muhtemelen eleştiri noktalarından biri de bu olurdu. Fakat biz burada ne kadar saha içi yerleşimi, savunma sertliği dersek diyelim… Bazen işleri değiştirebilen tek şey bu “güven” oluyor.

Öyle de oldu.

Bobby çıktı, arka arkaya 8 sayı attı. Serinin eleştirilen oyuncuları Sloukas ve Vesely, üzerlerine düşeni hakkıyla yaparak Avrupa basketbolundaki yerlerini bir kez daha gösterdi ve Fenerbahçe, sanki maç ellerinden kayıp gitmiyormuş gibi farkı tekrar 16 sayıya çıkardı.

Bu noktadan sonra maç bitti. Her iki taraf da rolleri neyse onu sahneledi.

Bir Sarunas Jasikevicius takımı olarak Zalgiris tabii ki pes etmedi ve tekrar tekrar geri gelmeye çalıştı. Benim “başı kesildikçe yenisi çıkan Hidra’ya” benzettiğim Fenerbahçe Beko iw3 neden büyük takım olduğunu her geri dönüş ateşini geç olmadan söndürerek gösterdi.

Lauvergne’in seri boyunca olmadığı, Kalinic‘in sakatlığı sebebiyle oynamadığı ve Datome‘nin faul problemi sebebiyle gelemediği maçta sarı-lacivertliler; Green, Sinan, Melih gibi bu seride katkıları olmayacağı düşünülen isimlerden dahi katkı almayı başararak mutlu sona ulaştı.

Klasiklerin Arasına Girecek Bir Seri

4 Nisan akşamı, Fenerbahçe Beko ve Zalgiris eşleştiği an, bu serinin tarihin önemli eşik noktalarından biri olacağı aşikardı.

Bir tarafta tarihin en tepesinde oturan bir “Titan” ile gün geçtikçe daha da güçlenen bir “Tanrının” mücadelesinden bahsediyoruz. Bunların arasındaki mücadelenin klasiklerin arasına ismini yazdıracak bir seri olmaması sürpriz olurdu.

Bundan da önemlisi… Avrupa basketbolunu neden sevdiğimizi hatırladık.


Seri boyunca hiçbir şey diğeri için kolay değildi. Her iki takım da diğerinin istediğini yapmasına izin vermedi. İkisi de birbirini alışkanlıklarının dışına çıkardı ve yine ikisi de kazanabilmek için yapabileceklerinin de ötesine çıktı.

Bütün bu hikaye içinde tezatlıkları, birinin diğerine verdiği cevapları gördük. Bir hafta önce Salı akşamı Fenerbahçe, rakibini sertlikle kırarken Perşembe akşamı Zalgiris aynısını yaptı. Bu hafta Salı gecesi iki takım playoff tarihinin en sert maçlarından birini izletti. Dün hücumda rekorlar kırıldı.

İstatistik olarak bile bunların farklı göstergeleri var.

3. maçta iki takımın toplamda 70 şut kaçırarak (41/111), 2013’teki CSKA Moskova-Panathinaikos serisi 5. maçından beri en çok şut kaçırılan playoff maçını oynadı. İki gün sonra Fenerbahçe, %69.8 saha içi ve %68.2 üçlük yüzdeleriyle playoff tarihinin rekorlarını kırmayı başardı.

Fenerbahçe‘de –Guduric dışında- bırakın serinin tamamını, iki maç üst üste istikrarlı bir şekilde oynayan hiç oyuncu yoktu. Zeljko Obradovic döneminde sarı-lacivertlilerin böylesine bir dönemden geçtiğini hatırlıyor musunuz?

3. maçta oyuncuların vücut dillerine bakın… Fenerbahçeli oyuncular, kişisel olarak o kadar büyük sınavlar vermek zorunda kaldı ki takımın önde olduğu anlarda bile vücut dilleri pozitif değildi.

Fakat söz konusu playoff ise sahada problem yaşamanız hiç sürpriz değildir. Önemli olan buna üretebileceğiniz cevaplardır. Fenerbahçe bunu yaptı.

Fenerbahçe, serinin belli anlarında bizlere felaket savunmalar izletse de bir bütün olarak 160 dakikada, uzun süredir görülmemiş bir savunma performansı ortaya koydu. Zalgiris, seri boyunca 52 asistin karşılığında tam 66 top kaybı yaptı. Asist-top kaybı ortalamasında %78.7’e düştüler. 2011-2012’ten beri hiçbir takımdan bunu görmemiştik.

Geçtiğimiz sezon playoff’larda “true shooting” istatistiğinde lider olan, bu yıl da normal sezonu %52.5 ile 3. sırada bitiren Litvanya temsilcisi, playoff’ta %48.4’e kadar düştü.

İlk maçı bir kenara koyalım… Fenerbahçe’nin diğer 3 maçta, kendi felsefesine göre doğru basketbolu oynadığı an sayısı çok azdı. Bir Zeljko Obradovic takımının 3. maçtaki gibi koca bir devrede sadece 10 ikilik atış kullandığını bu seri dışında ne zaman gördük ki?

Çok iyi bir koç takımı olan Zalgiris bunu başardı. Belirli ölçülerde Fenerbahçe’yi raydan çıkartmayı başardı. Başka bir takım olsa bu durum Zalgiris’e seriyi bile getirebilirdi. Ancak Fenerbahçe, Zalgiris’in oyununu kabul etmedi.

Bu ancak büyük bir liderle yapılabilirdi. Şanslıyız ki EuroLeague tarihinin en büyük lideri Fenerbahçe’nin başında: Zeljko Obradovic.

“Bir efsaneyi, bir titanı nasıl yenebilirsin?” 

Her şeye bu soruyla başladık, bitirişi de bu yazıyla yapmamız gerekiyor.

Ettore Messina, Mike D’Antoni, Dusan Ivkovic, Bozidar Malljkovic, Aito Reneses, Pini Gershon, David Blatt, Xavi Pascual, Svetislav Pesic ve son olarak Sarunas Jasikevicius.

Avrupa basketbolunun büyük koçları, kariyerleri boyunca bu sorunun cevabını aradı. Bazısı onu yenebildi, bazısı ise karşısında hiç duramadı. Ancak hiçbiri onu yıkamadı, tahtından edemedi. Daha da korkuncu… Zaman bile bunu başaramadı. Avrupa basketbolu tarihinden birçok büyük oyuncu ve koç geldi geçti ama hiçbiri Obradovic gibi zamana meydan okuyamadı.

NBA’de tartışılması en sevilen konulardan biri “Tarihin en iyisinin kim?” sorusu… Fakat Atlantik’in bu tarafında hiç böyle bir soru yok. Çünkü cevabı belli. Bu kıtanın en iyisi Zeljko Obradovic!

Kazandığı 9 EuroLeague şampiyonluğundan bahsetmiyorum. Bu adam, 24 yıllık EuroLeague kariyerinde 18. kez Final Four oynayacak.  1991’de yola çıktığı günden beri Obradovic, koçluk kariyerinin üçüncü 10 yıllık döneminde. Bu süre içinde rakipleri değişti, izleyenler değişti, yorumcular değişti ve hatta oyunun kendisi bile değişti ama o hala ve hala en tepeye çıkmanın yolunu buluyor. Bu çılgınlık. Obradovic’in mücadelesi kişisel isimlerle değil… Zamanla giriştiği bir mücadele!

İlk yazıdan beri Zeljko Obradovic ve Sarunas Jasikevicius üzerinden yaptığım titan Kronos-tanrı Zeus metaforu var.

Mitolojide Zeus kazandığı için bu metaforun çöpe çıktığını düşünebilirsiniz fakat hayır… Çünkü size daha önce bahsetmediğim bir ayrıntı var. Kronos kelimesi köken olarak Yunanca’da “zaman” anlamına geliyor. Zamanla mücadele eden birisine de metafor olarak ancak bu isim yakışabilirdi.

Bir kral ya da titan, iktidarını rakibine ya istemeden verir ya da zamana kaptırır. Çünkü dünyanın bir gerçeği var. İnsanlık zaman kavramı karşısında çaresiz. Zamana karşı kaybedenler “efsane” olur. Çünkü zaman dışında hiç kaybetmeyen birisini asla yenemezsiniz. İşte Obradovic bunu yapıyor. Her geçen gün zamana karşı yarışırken aynı zamanda efsanesini büyütüyor.

Fakat zamana meydan okuyan birisi olarak Obradovic bile zamanı geldiği an tahtını başkasına bırakacak. Avrupa basketbolunun yeni bir kralı olacak. Bu belki de Saras “Zeus” Jasikevicius olur… Belki de başka bir isim.

Ama… “Bugün o gün değil!” 

Bugün Fenerbahçe‘nin üst üste 5., Zeljko Obradovic’in de kariyerindeki 18. Final Four’u karşısında şapka çıkartma zamanı!

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!