Dev Maça Analiz: Anadolu Efes’in Tarihi Fenerbahçe Galibiyeti!

18/Mai/19 15:22 Mai 18, 2019

Utkan Sahin

18/Mai/19 15:22

Eurohoops.net

Türk basketbolu için dev maç geride kaldı. Peki dün gece neler izledik? Eurohoops Fırın analiz etti.

by Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Yıllarca her iki takımının taraftarının, Türk basketbolunun unutmayacağı, referans göstereceği o büyük maçı geride bıraktık.

Vitoria’da Anadolu Efes, belki de sezonun en pragmatist, bu maç için doğru basketbolunu oynayarak Fenerbahçe Beko’nun yapmak istediği hiçbir şeyi yapmasına izin vermedi ve tarihinde ilk kez finale yükselmeyi başardı. Shane Larkin’in bundan 20 yıl sonrada hatırlanacak inanılmaz performansı da maçın yanına kâr kaldı.

Şimdi Efes, sadece 48 saat içerisinde tarihinin en büyük maçına çıkacak ve EuroLeague kupasını almaya çalışacak. Hemen belirteyim, bu maç hakkında uzun bir analiz yazısını maçtan önce sizlerin karşınıza getireceğiz. Fakat o maçtan önce, dün gece lacivert-beyazlıların yaptığı mükemmel şeylerle, Fenerbahçe’nin yapamadığı şeyleri konuşmamız gerekiyor.

Bu sebeple hazırsanız, karşınızda büyük maçın şifreleri…

Tempo Savaşları

Maçın ilk beşlerinden aslında iki takımın da nereye saldırmak isteyeceği oldukça belliydi.

Fenerbahçe, Dixon-Green-Guduric üçlüsüyle sahaya çıkarak ana amacının bu üçlünün oynayacağı bire birler ve ikili oyunlarla kendi hücumu içerisinde pas sayısını azaltarak tempoyu azaltmak olduğunu hemen gösterdi. Ergin Ataman ise genellikle ikinci beşle birlikte sahaya sürdüğü Larkin ile başlayarak planın ne olacağını bize fısıldadı.

Aslında garip bir şekilde maçın başında iki takımın da planları işledi. Setlere sürekli tepeden iki ikili oyunla başlayan sarı-lacivertliler, Dunston‚ı yukarıya çıkartarak mümkün olduğunca onun yardıma gelmesini engelleyerek basketler buldu.

Maçın başında biraz pota altını kullanan Efes için ise her şey 06:55’ten itibaren başladı. Ribaundu aldıktan sonra lacivert-beyazlılar, önce 7 saniye, sonra da 3 saniyede Larkin’den iki geçiş hücumu üçlüğü buldu.

Bu sekans da bir anda maçı Efes‚in istediği şekle soktu. Efes ne zaman kolay ribaund alsa tempoyu artırdı ve geçiş hücumlarında çok kolay basketler buldu. İlk yarıda Efes, Larkin ve Micic’in toplamda bulduğu 8 saha içi isabeti ribaundu aldıktan sonra ortalama 8.8 saniye içerisinde buldu. Bu Avrupa basketbolu için ve özellikle Fenerbahçe’nin bir maçı için oldukça absürt bir ortalama.

2016’tAn beri bütün oyununu tempoyu düşürmek üzerine kurgulayan Fenerbahçe’nin Efes‚in 8.8 saniye içerisinde guardlarıyla sayı bulmasına engel olamaması maçın ritminin kime doğru kaydığının bir göstergesi.

Fenerbahçe, doğru şutlar bulsa da maçın temposu ve maçın oynanış şekli o geçiş hücumunda bulunan iki üçlükle birlikte Efes’in istediği şekle geçti. Ta ki Ergin Ataman’ın koca maç içerisinde yaptığı tek büyük hataya kadar.

Simon iki faul aldıktan sonra ilk çeyreğin ortasında Ataman, James Anderson’a güvenmek yerine sahaya Rodrigue Beaubois’yı sürdü. Bu tercih de Fenerbahçe’ye hayalini kurduğu ama sakatlıklar sebebiyle bulamadığı şeyi verdi. Sezon boyunca Datome ve Kalinic‚in fiziksel üstünlükleri sebebiyle rakiplerin kanatlarına bela oldu sarı-lacivertliler. Fakat bir tanesinin yokluğu, diğerinin de hazır olmayışı sebebiyle bu maçta bunu kullanamayacak gibiydiler.

Fakat Efes, Beaubois ile sahada küçülünce Fenerbahçe bunu hemen cezalandırdı. Ataman muhtemelen pek fazla sırtı dönük oyun oynamayan Guduric‚in bunu yapamayacağını düşündü ama hemen ilk hücumda Sırp forvet, buradan basketi çıkardı. Daha sonra Efes savunması Beaubois’ya daha yakın durunca Fenerbahçe, topsuz cut’lar için daha fazla alan buldu ve oyunu kendi istediği şekle çevirdi.

Buna Micic’in de ilk çeyreği kötü bitirmesi eklenince Fenerbahçe, çeyrek sonunda bir anda kendini önde buldu.

Sürpriz Katkılar, Fenerbahçe Bozulması

Normal şartlar altında Fenerbahçe Beko’nun kendi temposunu yakaladıktan sonra maçın içerisinde rakibine tekrardan tempoyu kaybettiğini çok fazla görmezsiniz. Rakipler tabii ki daha iyi oynayarak belki skoru yakın götürür ama tempo sarı-lacivertlilerin istediği şekilde kalır. Özellikle de sahada SloukasGuduricKalinicMelliVesely gibi bir beş varsa…

Fakat tam tersi oldu. Fiziksel olarak Fenerbahçe’nin en kuvvetli olduğu bu beş, Efes‚in rol oyuncularına tempoyu kaybetti. Maç öncesinde bana Anderson-Motum-Pleiss’lı bir beşe karşı fiziksel üstünlüğü kaybedeceğini, tempoyu kaybedeceğini söyleseniz size inanmazdım fakat öyle oldu.

Anderson, Kalinic‚in oynamaya çalıştığı bütün -bir tanesi hariç- sırtı dönük oyunlarda Sırp forvetin arkasında kale gibi kaldı ve sarı-lacivertlilerin bunu kullanmasına izin vermedi. Evet, Kalinic sakatlıktan yeni çıktı. Haliyle maç temposu da düşüktü ama ligin kendi pozisyonuna göre en fazla sırtı dönük hücum üreten isminden bahsediyoruz. Sakatlığı sebebiyle ismini bile unuttuğumuz Motum ise hem Melli‚ye karşı girdiği savaşı kazandı hem de Moerman’ın dinlemesi için bir şans verdi.

Micic’in de 2. çeyreğin başında toparlanıp, arka arkaya bire birlerle sayı üretmesiyle oyun bir kez daha Efes‚in lehine döndü.

Bu süreçten sonra Fenerbahçe, Melih Mahmutoğlu’nun verdiği kritik katkılar, Vesely üzerinden oynanan ikili oyunlarla birlikte skor olarak maçın içerisinde kalmayı başardı. En azından belli bir kısma kadar. Fakat bence öncesinde geçirilen bu süreç, maçın Efes adına kırılmasında en büyük iki süreçten biriydi.

Final Four maçlarında takımların sistemlerinin çalışmaması, bunun yerine maçın kendilerine verdiği durum üzerinden hareket etmeleri gayet olağan olandır. Önemli olan takımların buna adaptasyon gösterebilmesidir. Zeljko Obradovic, takımını buna hazırlama konusunda master yapmış birisi olsa da dün gece Ataman karşısında sınıfta kaldı.

Efes zannedildiği gibi kendi basketbolunu oynayarak kazanmadı. Bunu sadece topu ne kadar az paylaştıklarından bile görebiliriz. Lacivert-beyazlılar, Fenerbahçe’nin zaafı neresiyse oraya saldırdı. Bu kısma 3. çeyrekte değineceğimiz için oraya bırakıyorum.

Fenerbahçe’ye geri dönersek… Bir kere iki takımın bu beşleri sahadayken Fenerbahçe’nin fiziksel olarak ezilmesi oyuncuların mental olarak maçtan ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. İkinci olarak ise sarı-lacivertliler, Efes’in savunmadaki zaaflarının hiçbirine dokunmadı. Fenerbahçe’nin ilk devre sonunda 40 sayı bulması sizi aldatmasın. Ne Pleiss’in yavaş ayaklarına hücum edildi, ne de Motum’un savunmadaki büyük problemlerine…

İkinci çeyrekte Fenerbahçe, 8 tane üçlük, 7 tane ise ikilik şut denemesinde bulundu. Bu Fenerbahçe’nin oyunu değil. Normal şartlar altında sarı-lacivertliler, defoyu gördüğü zaman parçalar, böyle hücum etmez.

Micic ve Larkin’in Ustalık Eserleri

Soyunma odasında aklı başına gelen Fenerbahçe Beko, 3. çeyrekte oyunu daha fazla pota altına yıkmaya başladı. İlk 20 dakikada 14 üçlük kullandıktan sonra ikinci 20 dakikada 7 üçlük kullanmaları da bunun bir göstergesi…

Sarı-lacivertliler, sürekli Melli’nin ikili oyun sonrası orta mesafe atışları ve Vesely’nin hızlı devrilmelerinden sayı üretti ama savunmada hiçbir şekilde karşılık veremeyince bu başlangıcın bir anlamı olmadı.

Peki Efes ne yaptı da Fenerbahçe savunmasını bu kadar dağıttı? Normal basketbolunu mu oynadı? Bu sorunun cevabı, hayır!

Ergin Ataman, Fenerbahçe’nin Zalgiris serisinde yaşadığı problemleri çok iyi analiz etmiş. Hatırlarsınız, o maçta da Zalgiris‚in iki kısası sürekli birebir oynayarak Fenerbahçe’nin kısa savunmasına zor anlar yaşatmıştı. Sarı-lacivertliler, seri ve maç içerisinde fiziksel üstünlüğü sayesinde bu durumun altından kalkmayı başarmıştı. Hoş, bu birebir savunmasındaki problemler Fenerbahçe adına bugünün sorunu değil.

Bogdan Bogdanovic ve Ekpe Udoh gittiğinden beri Fenerbahçe’nin bu problemi yaşadığı gördük. Sadece rakip bir takımın bunu bu kadar keskin ve verimli bir şekilde değerlendirdiğini görmemiştik.

Dün Larkin inanılmaz oynadı. Fenerbahçe’nin adam değişmeli savunmasını paramparça etti. Fakat bence Efes‚in ne oynamak istediğini Micic gösterdi.

Efes‚in hücum planları içerisinde temponun yanında Micic’in organizasyonu her zaman önemlidir. Ondan başlayarak Efes, Dunston, Moerman, Beaubois gibi isimlerinden katkı alır. Dün Efes bununla hiç uğraşmadı. Normal şartlar altında Micic ile Simon ikilisinin toplamda 1 asistle bitirdiği bir maçta Efes’in hücumda problem yaşadığını düşünürüz. Fakat Efes’in istediği bu değildi. Ataman takımından hiç bunu istemedi. O iki guardının da sadece bire birlerle Fenerbahçe savunmasını dağıtmasını istedi.

Bu iki elit guard da bunu yaptı. Efes’in üçüncü çeyrekte ürettiği 23 sayının 16’sı onlardan geldi. Asistleri de sayarsak 23’ün 21’inde onların etkisi vardı. Daha da çılgını neydi biliyor musunuz? 10 dakika boyunca bu ikili dışındaki Efes’li oyuncular toplamda sadece 4 şut kullandı. Bunlardan bir tanesi de çeyrek sonunda süre biterken Dunston‚un kendi sahasından salladığı şuttu.

Micic&Larkin: 5/5 ikilik, 2/4 üçlük, 7/9 saha içi
Diğer Efes’li oyuncular: 0/1 ikilik, 1/3 üçlük, 1/4 saha içi

Normal şartlar altında böyle bir basketbol süreci bir yerden sonra eksi yazmaya başlar. Fakat Micic ile Larkin bunu hiç umursamadı. Her seferinde Fenerbahçe savunmasını dağıttılar.

Fenerbahçe’nin savunmasına bakar mısınız? Özellikle son üçlüğe… Böyle büyük bir maçta rakibin kısası alev almışken Vesely’nin ikili oyun savunmasında yaptığı hataya bakın. Bu savunmayla Larkin gibi özel bir yetenek isteseydi, 40 bile atardı. Final Four’da bunu yapamazsınız.

Maç öncesinde Fenerbahçe’nin Efes’in hücumda dengesini bozması gerektiğinin altını çizmiştim. Sarı-lacivertliler, herhalde dün savunmayı hiç yapmayarak buna yapmaya çalıştı.

Dün gece Larkin ve Micic ikilisi 19/29 saha içiyle tam 55 sayı attı. Peki sizce bu ikili kaç sayısını asist üzerinden buldu? Cevap veriyorum; sadece 3! O da Micic’in bir üçlüğünde Moerman’ın yaptığı asist. Larkin 30 sayısının tamamını asist olmadan attı. Bu inanılmaz bir şey.

Altını çizerek söylüyorum; Efes muhtemelen finalde böyle oynamayacak. O maçta Ataman, Micic’in daha fazla organizasyona kaymasını isteyecek. Fakat bu maç özelinde Ataman, takımının ne yapması gerektiğinin farkındaydı ve guardlarına bu izni vererek galibiyetine giden yolu açtı. Fenerbahçe ise savunmasıyla rakibinin işini kolaylaştırdı.

Sarı-lacivertliler, hücumda bazı basit çözümler üreterek maçın içerisinde kaldı. Bitime 13 dakika kala fark da sadece 4 sayıydı ama düzen hep Efes’in istediği gibi çalıştığı için bu sadece anlık bir şeydi. Maçın devamında da Efes, 13 dakikada 33-18’lik bir üstünlük kurarak tarihinin şimdilik en önemli galibiyetini aldı.

Büyük Tebrikler ve Soru İşaretleri

„Ataman’ın daha Final Four’a birkaç ay varken EuroLeague’i kazanacağımızı söylemesinin çılgınlık olduğunu düşünmüyorum. Tam tersi bu güven veriyor. O zaman buna çılgın dediyseniz, şimdi ne dersiniz? Bu sadece güven meselesi, o bize bunu sağlıyor.“

Shane Larkin’in son söylediği cümleler bence çok kritik.

Geçen sezon bu takım EuroLeague’de sezonu sonuncu bitirdiği zaman Ataman’ın seneye EuroLeague kupasını alacağız açıklamalarına muhtemelen kendi kulübü bile inanmamıştı. Fakat o bu yolda ilerlerken herkesi inandırdı ve bu büyük başarının yolunu açtı.

Efes gibi Final Four’da tecrübesiz bir takım dün büyük problemler yaşayabilirdi ama aksine kendilerine büyük bir güven duyarak Fenerbahçe’nin mental problem yaşamalarına sebep oldu. Tabii böyle maçlarda her şey özgüvenle alakalı değildir. Ataman, ilk çeyrekteki Beaubois hatası dışında Obradovic karşısında müthiş bir iş çıkartarak bunun altını doldurdu.

Dediğim gibi final maçına özel bir yazı geleceği için Efes tarafını burada sonlandıracağım.

Fenerbahçe tarafına geçersek… Her şeyden önce oyunculardan koça, koçtan taraftarına kadar kabullenilmesi zor bir yenilgi. Muhtemelen takımın gelecek planlarına da etki edecek bir yenilgi.

Bu noktada perspektifleri doğru seçerek eleştirileri doğru yapmak gerekiyor. Kaybedilmiş bir maç sonrasında anlık etkilerle söylendiği gibi, Fenerbahçe Beko başarısız bir takım değil. Tarihte çok az takımın yaptığını yapıp, 5 kere üst üste Final Four oynamayı başarmış bir takımdan bahsediyoruz.

Keza bana göre 5 Final Four’da 1 şampiyonluk kazanılması da bir başarısızlık değil. Türk basketbolu ne bekliyor bilmiyorum ama söz konusu Final Four olduğu zaman olan bu. EuroLeague’in en çok para harcayan takımlarının 30 yılı, 20 yıla aşkın süre şampiyonluktan uzak kaldığını gördük. Final Four gibi bir format söz konusuyken bu olan bir şey. Keza Obradovic‚in Panathinaikos‚taki dönemine bakalım. Evet, ilk 3 yılında 2 şampiyonluğu var ama toplamda ilk 7 yılında sadece 2 şampiyonluğu var.

Bu sebeple eleştirilmesi gereken nokta sarı-lacivertlilerin şampiyon olması ya da olmaması değil. Ne yani Berlin’de o ribaund alınsa ve şampiyon olsa Fenerbahçe, sosyal medyaya göre başarılı mı olacaktı?

Bunlar gerçek problemleri gözden kaçıran, sığ tartışmalar. Fenerbahçe‚de eleştirilmesi gereken şeyler başka ve bunları konuşmamız gerekiyor.

Sarı-lacivertliler, muhteşem bir sezon geçirdi. Daha önce kırmadığı rekorları kırdı ve dün geceye kadar muhteşem geldi. Fakat dün gece tarihinde EuroLeague şampiyonluğu olan bir takım için kabul edilemez bir durumdu.

Çeşitli bahaneler üretebilirsiniz;  sakatlıklar vardı, Efes zaten form seviyesi çok daha yukarı bir şekilde buraya geldi vesaire vesaire… Evet, Fenerbahçe’nin bu şartlar altında kaybetmesi sürpriz değil ama kaybediş şekli benim için büyük bir sürpriz.

Final Four süreci içerisinde koçtan oyunculara kadar şu lafları duyduk: „Taraftara son ana kadar mücadele edeceğimizin sözünü veriyoruz.“ 

Peki bu sözlerinin dün gerçek olduğunu gördük mü? Hayır.

Ülkenin ekonomik durumu belliyken, Euro 7 seviyelerine çıkmışken Fenerbahçe dün İspanya’nın bir ucunda 4-5 bin taraftarla oraya geldi. Peki maçın bitimine 5 dakika kala Obradovic‚in Tarık Biberovic’i sahaya göndermesi ne demekti? Tarık önemli bir genç yetenek fakat dün gece sahaya bir şeyleri değiştirir mi acaba diye girmedi. Yenilgi kabul edildi. Obradovic, oyuncularına bir mesaj vermek istiyorsa da bunu çok daha farklı şekilde yapabilirdi.

Dahası… İlk Final Four’da mental olarak ezildikten sonra Fenerbahçe farklı bir yapılanmaya gitti. Daha sert, mental olarak ezilmeyecek bir takım kurgulandı. Kendileri de bu durumu „daha karakterli“ bir takım diye adlandırdı. Sarı-lacivertlilerin 4 yıllık sürecine bakarsak, evet istediklerini yaptılar. Böyle bir çekirdek oluşturarak 4 yıl boyunca Avrupa’nın en başarılı takımlarından biri oldular.

Fakat bu sezon 3. büyük maçta Fenerbahçe, temelde kurgulamaya çalıştığı şeyi sahaya koymadan maçı kaybetti. Madrid deplasmanı, Zalgiris serisinin 2. maçı ve dün geceki maç…

Hep söylediğim gibi, Fenerbahçe mükemmel bir takım kurgusuna sahip değil. Problemleri olan ama problemlerini hep birlikte çözmeye çalışan bir takım. Fakat artık bununla büyük maçlarda başa çıkılamıyorsa, bir şeylerin değişme zamanı gelmiş demektir.

Sarı-lacivertliler, ya 2015’te ilk Final Four sonrası yaptığı gibi başka bir yapılanma içerisine gidecek ya da bu yapılanma içerisindeki problemlerini çözecek. Çünkü açık bir şekilde Bogdan ve Ekpe sonrası yetenek açısından bu takımbir erime yaşıyor. Bu çok doğal. Avrupa’da böyle iki oyuncu şu anda yok. O sebeple Fenerbahçe gidip ‚şunu alsaydı‘ problemlerini çözerdi demek de zor.

Fakat en azından bu iki isim gittikten sonra Obradovic’in yerlerine ana role koyduğu Vesely, Sloukas gibi isimlerin en üst seviyedeki durumlarının iyi analiz edilmesi gerekiyor. Fenerbahçe şampiyonluktan beri oynadığı 3 Final Four maçından sadece 1 galibiyet çıkardı. O da 35 yaşındaki Dixon’un duruma el koymasıyla geldi. Sarı-lacivertliler her büyük maçta Dixon’a güvenecekse dün akşam gibi hayal kırıklığını diğer sezonlarda da yaşama ihtimali var gibi duruyor.

Bu sebeple yaz döneminde Fenerbahçe’nin bazı kararlar vermesi gerekiyor. Ya bu çekirdek değiştirilmeli -devam eden kontratlar sebebiyle bu zor- ya da çekirdekteki ana rol oyuncularının problemleri kapatılmalı.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!