by Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Turkish Airlines EuroLeague’de son yılların en ilginç transfer dönemlerinden birini yaşıyoruz.
Henüz Temmuz’un ortasına bile gelmememize rağmen şimdiden sezonun kaderini değiştirecek hamleler gördük. Üstelik NBA’deki transfer fırtınasının yavaş yavaş dindiğini düşünürsek, gelecek haftalarda EuroLeague’de heyecan verici transfer görmeye devam edeceğiz.
Fenerbahçe Beko ise bu döneme Nando De Colo bombasını patlatarak damgasını vurmayı başardı.
Barcelona’nın rüya gibi bir kadro kurduğu, CSKA Moskova’nın yeni bir yapılanmaya gittiği, Khimki’nin önemli hamleler yaptığı, Real Madrid ve Anadolu Efes‘in henüz sessiz kaldığı, Olimpia Milano‘nun ise Ettore Messina’yı getirdiği bir dönemde sarı-lacivertlilerin, De Colo gibi son 5 yıla damgasını vuran bir ismi kadrosuna katabilmesi çok önemliydi.
Fenerbahçe bu hamlesiyle, Avrupa’da güçler dengesinin değiştiği bu süreçte son 5 yılda olduğu gibi iddialı olacağını tüm Avrupa’ya göstermiş oldu.
Bugün ise Fransız yıldızın sarı-lacivertliler için saha içinde ne kadar değerli olacağı ve Fenerbahçe’nin geçmişten gelen hangi problemlerini çözmesine yardımcı olabileceği gibi sorulara cevap bulmaya çalışacağız.
Bu açıdan Eurohoops Fırın’ın her yaz kaleme aldığı analiz yazılarından biraz farklı olacak çünkü De Colo, Avrupa’nın en büyük yıldızlarından biri ve ucundan kıyısından EuroLeague’i takip eden herkesin neler yapabileceğini çok iyi bildiği bir yıldız!
Bu sebeple vaktinizi çok çalmadan sadece saha içi odaklı ilerleyeceğimiz bir yazı sizi bekliyor. Hazırsanız, başlayalım!
“Bazen Şans Yanınızda Olur”
“Sarı-lacivertliler, ya 2015’te ilk Final Four sonrası yaptığı gibi başka bir yapılanma içerisine gidecek ya da bu yapılanma içerisindeki problemlerini çözecek. Çünkü açık bir şekilde Bogdan ve Ekpe sonrası yetenek açısından bu takım bir erime yaşıyor. Bu çok doğal. Avrupa’da böyle iki oyuncu şu anda yok. O sebeple Fenerbahçe gidip ‘şunu alsaydı problemlerini çözerdi’ demek de zor.
Fakat en azından bu iki isim gittikten sonra Obradovic’in yerlerine ana role koyduğu Vesely, Sloukas gibi isimlerin en üst seviyedeki durumlarının iyi analiz edilmesi gerekiyor. Fenerbahçe şampiyonluktan beri oynadığı 3 Final Four maçından sadece 1 galibiyet çıkardı. O galibiyet de 35 yaşındaki Dixon’un duruma el koymasıyla geldi. Sarı-lacivertliler her büyük maçta Dixon’a güvenecekse dün akşam olduğu gibi hayal kırıklığını diğer sezonlarda da yaşama ihtimali var gibi duruyor.”
17 Mayıs akşamı Fenerbahçe Beko, Final Four yarı finalde Anadolu Efes‘e kaybettikten sonra yazdığım yazıyı, yukarıda okuduğunuz bu cümlelerle bitirmiştim.
Aradan geçen 50 günlük zaman zarfı içerisinde ise Fenerbahçe çok sert ve dalgalı bir süreç geçirdi. Avrupa basketbolunda değişen güç dengeleri bir yana, sarı-lacivertliler belki de 2014/2015 sezonun başından beri ilk kez şube olarak bu kadar sert eleştiriler aldı ve bu durum şubenin geleceğini sorgulamaya kadar gitti.
Taraftarına ve kulübüne bu kadar başarıyı alıştırmış bir takım için bu eleştirilerin bazıları doğruydu, bazıları ise altı oldukça boş olan ve kimi zaman da eksik yorumlardı.
Şubat ayına kadar harika gelişen sezonun bir anda tam tersine doğru ilerlemesi, yaşanılan sakatlıklara rağmen yerel rekabette hem ligde hem de EuroLeague’de Anadolu Efes‘in arkasında kalınması, 2015 yazında kurulan o meşhur çekirdeğin zamana yenilmeye başlaması gibi konular Fenerbahçe teknik kadrosunun gerçekten de üstünde durması gereken konulardı.
Fakat diğer yandan kulübün yaşadığı maddi problemler, futbol takımının yıllardır yaşadığı başarısızlıkların suçlusunun basketbol şubesi gibi gösterilmesi oldukça haksız eleştirilerdi. Elbette, ülkenin içerisinde bulunduğu ekonomik durumlar sebebiyle 28-30 milyon euroluk bir bütçe oluşturmak kolay bir durum değil ama taraftarın sadece 3-4 aylık bir sürecin etkisiyle yıllardır kulübün ak yüzü olan bir takımı, üstelik yalan yanlış bilgiler üzerinden eleştirmesi oldukça üzücüydü.
Fenerbahçe Beko’nun ise böylesine sert bir süreç içerisinde De Colo’yla anlaşması, hem kadrodaki problemleri çözmek hem de kulüp içindeki homurdanmaların susması adına verebileceği en açık hamlelerden biriydi.
Transfere geri dönersek… Aslında De Colo transferi değil 50 gün önce, bundan 2 hafta öncesi için bile tahmin edilemez, sürpriz bir durum sayılabilirdi.
Sezon içerisinde rotasyonun 4 oyuncusuyla sözleşme uzatan sarı-lacivertliler, sezon bittikten sonra ise Sloukas ve Datome‘yle sözleşme uzatarak o kemikleşmiş çekirdeğine güvendiğini gösterdi. Üstelik Avrupa’dan çok ciddi teklifler alan Sloukas’a yapılmak zorunda olunan zam da sarı-lacivertlilerin elini bütçe olarak biraz bağlamıştı. O dönemde -özellikle Sloukas ile sözleşme uzattıktan sonra- geriye kalan kısıtlı bütçeyle birlikte Fenerbahçe, süregelen problemlerine mikro çözümler bulmaya çalışacakmış gibi gözüküyordu.
Fakat NBA’e giden isimler hem bu bağı çözdü hem de sarı-lacivertlilere makro değişiklik şansı verdi.
Nicolo Melli‘nin NBA yapabileceği zaten bekleniyordu fakat tek başına o gitseydi, sarı-lacivertliler muhtemelen yine bu hamleyi yapamazdı. Fakat Guduric‘in de sürpriz bir şekilde NBA’e gitmesi her şeyi değiştirdi.
Gelecek sezon için kontratı bulunan bu iki ismin bütçeden çıkmaları ve üstüne bonservis getirmeleriyle birlikte Fenerbahçe, De Colo için hamle şansına kavuştu. Haziran sonunda Fransız yıldıza teklifini ileten Fenerbahçe’ye bir yardım da Avrupa’dan geldi.
NBA’den beklediği teklifi alamayan 32 yaşındaki oyuncu, evi gibi gördüğü İspanya’ya ise dönemedi. Tanteo kuralı gereği Valencia ile Real Madrid karşı karşıya gelmesi sarı-lacivertlilerin işine geldi ve Fenerbahçe, bu büyük transferi tereyağından kıl çeker gibi tamamladı. Üstelik Avrupa’da kontratların uçtuğu bir dönemde De Colo ile böyle bir kontratla anlaşmak yöneticilik açısından büyük bir işti.
Zarlar Fenerbahçe adına sadece transferde düşeş gelmedi. De Colo’nun saha içerisinde getirebilecekleri anlamında da Fenerbahçe için çok uyumlu bir hamle bu.
Elbette her transferin getireceği dezavantajlar vardır. Yazının son bölümünde değineceğimiz gibi bu transferde de var. Fakat De Colo, Avrupa’daki yıldız isimler arasında Fenerbahçe’ye en uyumlu eklemelerden biri.
Sarı-lacivertlilerin Bogdan Bogdanovic gittiğinden beri kısa rotasyonunda yaşadığı yaratıcılık probleminden tutun, potaya gidebilecek kısa oyuncu problemine kadar De Colo birçok probleme çözüm olabilecek bir yıldız. Üstelik Fransız yıldız, oyun içi alışkanlıkları açısından da düşünülenin aksine işin hücum tarafında Sloukas ile gayet uyumlu olabilir.
Bütün bunlara değineceğiz fakat öncesinde sorunların ne kadar büyük olduğuna biraz bakalım istiyorum.
Sınırlı Sayıda Yaratıcı Problemi
Bogdan Bogdanovic’in Fenerbahçe Beko’dan ayrılıp NBA’e gittiği günden bu yana sarı-lacivertlilerin iki ana problemi var. Bunlardan bir tanesi ön alan savunması, diğer yanı ise kısa rotasyonundaki yaratıcılık problemi.
Böylesine büyük bir yıldızın ayrılmasından sonra daralan yetenek havuzunda bu problemlere hemen çözüm bulmak çok basit değil.
Normal şartlar altında Fenerbahçe, Sloukas‘ın yanında bir elit guard ve bu iki ismi Ali Muhammed gibi birebir üzerinden sayı üretebilecek bir isim ve Guduric gibi forvetten yaratıcılığa destek olabilecek bir isimle ön alanda çeşitliliğe sahip olmayı planladı.
Bu sebeple de ilk yıl Brad Wanamaker, geçen sezon ise Tyler Ennis ile bunu sağlamayı ümit etti fakat ilkinde uyumun yavaş gerçekleşmesi, diğerinde ise yaşanılan talihsiz sakatlık ümitlerin gerçeğe dönmesine engel oldu.
Hal böyle olunca da giderek rakiplerin kısa rotasyonundaki problemlerine saldırdığı bir takım haline geldi. Hatta Sarunas Jasikevicius geçtiğimiz sezon oynanan bir maç öncesinde bunu açıkça dile getirdi: “Kostas Sloukas, onlar için çok önemli, onun takım arkadaşları ile olan bağlantısını kesmemiz gerekiyor.”
Birçok istatistik de bu durumu bizlere açıkça gösteriyor. Sarı-lacivertlilerin iki sezonda EuroLeague’de kaybettiği 19 maçın 12’sinde Sloukas, sayı ve asistlerle toplamda 20 sayının altında kaldı. Takımın ana yaratıcısı böyle sınırlandırıldığı zaman Fenerbahçe’nin yenilgi sayısının bu kadar artması normal.
Asıl sorun ise ikinci yaratıcı olarak Yunan guarda yardımcı olması beklenen Bobby Dixon ve Marko Guduric‘in onun yükünü devamlı bir şekilde azaltamıyor olmasıydı.
Onlar bu yükü azaltabildiği zaman zaten Fenerbahçe problem yaşamadı.
Guduric’in son 2 yılda sayı ve asistlerle 15 sayıyı geçtiği 25 maçın 21’ini Fenerbahçe kazandı ve sadece 4 yenilgi aldı. Keza Dixon için de aynı durum geçerli. Geçen sezon onun sayı ve asistlerle 15 sayıyı geçtiği 15 maçta 12 galibiyet aldı Fenerbahçe. Bu ikili, Sloukas’ın geçen sezon olmadığı ya da kötü oynadığı maçlarda da zaman zaman çözüm oldu. Sloukas’ın oynamadığı Barcelona ve Milano deplasmanlarına Dixon damgasını vurdu. Guduric ise Kaunas’taki 3. maçın yıldızıydı.
Fakat bu isimler Sloukas’ın yükünü azaltamadığı zaman ise sahada her şey Fenerbahçe adına zorlaşmaya başladı.
Geçtiğimiz sezon Fenerbahçe’nin EuroLeague’de kaybettiği 8 maçta, Guduric ortalama olarak sayı ve asistlerle 12.5 sayı üretirken Dixon ise 11.7 sayı üretebildi. Yani ikisi de sınır olarak o eşiği geçemedi.
Sarı-lacivertlilerin 2. yaratıcı oyuncu olarak hesaba kattığı isimlerden istikrarlı bir şekilde katkı alamaması da kısaların yaratıcılığına dair bütün problemleri büyüttü. Fenerbahçe, daha fazla Sloukas’a bağımlı hale geldi. Yarı saha hücumunun temposu düştü ve hücumdaki kaynaklar sınırlanır hale geldi.
Fenerbahçe’nin geçtiğimiz sezon neredeyse bütün olumlu hücum istatistiklerinde ilk üçte yer alması, bu durumla ilgili bir tezatlık oluşturuyor gibi gelebilir. Fakat Fenerbahçe için normal sezon hiç problem olmadı. Sarı-lacivertliler, son 2 sezonda normal sezonlarda hiç problem yaşamadı. Oturmuş kadronun getirdiği alışkanlık, hücumdaki çeşitlilikler özellikle de kadro kalitesi olarak daha aşağıdaki takımlar karşısında hep Fenerbahçe’yi taşıdı.
Zaten son 2 sezonda Zeljko Obradovic ve öğrencileri, playoff dışında kalan takımlar karşısında sadece 5 yenilgi aldı. Diğer 14 yenilgi ise playoff yapabilecek kadar kaliteli takımlar karşısında geldi.
Fenerbahçe Guardları | Kaybedilen Maçlarda Rakip Guardlar | |||
Sayı | Asist | Sayı | Asist | |
2017/18 Sezonu | 28.9 | 9.6 | 38.0 | 11.2 |
2018/19 Sezonu | 27.7 | 9.3 | 33.8 | 11.8 |
Toplam | 28.4 | 10.5 | 36.2 | 11.5 |
Son iki sezonda Fenerbahçe’nin playoff yapan takımlara karşı kaybettiği 14 maçta guardların, yaratıcı oyuncuların arasındaki performansı farkı böylesine keskindi. Fenerbahçe kısaları bu 14 maç içerisinde sadece 1 kez rakip kısalaa sayı+asist üretiminde üstünlük sağlayabildi.
Kostas Sloukas’ın Bogdanovic sonrası performansının artması ve hatta bu sezon yılın beşine seçilmesine rağmen böylesine bir durum yaşanması Fenerbahçe adına oldukça dramatik.
Dahası basketbolun gittiği yön açısından da büyük bir problem. Son 10 yıl içerisinde 3-4 numara arasında sıkışan oyuncuların basketbolda değerlenmesi, ikili oyun temelli basketbola büyük bir zarar verdi. Takımlar giderek, fiziksel olarak birden çok pozisyon oynayabilen isimlere yöneliyor ve bu da adam değişmeli savunmanın özellikle tepede ikili oyunu boğmasına sebep oluyor.
Bu savunmaya karşı en büyük karşılık ise birebir oynamak. Avrupa basketbolu için bunu kabul etmesi biraz zor ama gerçek bu. Oyunu, takımı ne kadar planlarsanız planlayın, işler sıkıştığı anda yetenekli kısalarınızın birebirine güvenmeniz gerekiyor. Fenerbahçe bile Kaunas’taki playoff serisi 3. maçından Guduric’in yetenekleri sayesinde çıkabildi.
Bu sezon Final Four’da final oynayan iki takıma baktığımızda da bunu görüyoruz. Hem CSKA Moskova hem de Efes, oyunun diğer alanlarında rakipleri karşısında geride olsalar bile yetenekli kısaları sayesinde yarı final maçlarında rakiplerine üstünlük sağladı. Elbette, basketbol sadece buna sınırlandırılamaz ama bunun giderek daha büyük bir etken hale geldiği de bir gerçek. Yoksa Real Madrid‘in öylesi bir uzun rotasyonuyla final bile oynayamaması kolay kolay açıklanamaz.
Fenerbahçe ise, Bogdanovic’in ayrılışıyla birlikte yaratıcı olarak Sloukas dışında bir isim bulmakta zorlanması bir yana bu konuda da rakiplerinin arkasında kaldı. Fenerbahçe’nin fiziksel oyununa cevap vermek adına kadro planlamasında büyümeyi tercih eden Real Madrid de keza bu durumu yaşadı.
Nando De Colo ise Fenerbahçe’nin bu dezavantajlarına karşılık Avrupa’da getirebileceği en iyi isimlerden biriydi. En azından istatistikler bize bunu gösteriyor.
Son 5 Yılın En İyisi: Nando De Colo
2010’ların ilk bölümünde bu ligin tartışılmaz kralı, Vassilis Spanoulis’ti.
Yunan yıldız, Olympiakos’a o kadrolarla kazandırdığı iki şampiyonlukla EuroLeague’in en iyisi olduğunu herkese kanıtladı. Spanoulis’in yaşlanmasıyla birlikte ise yeni kral konusunda çok bariz bir aday yok.
Avrupa basketbolunun EuroLeague karşısında yaşadığı erimenin hızlanması, Bogdan ve Doncic gibi uzun yıllar damga vurabilecek yeteneklerin NBA’in yolunu tutması, keza Teodosic’in NBA yolcusu olması ve Llull’ün yaşadığı sakatlıklar Spanoulis’te olduğu kadar herkesin yeni kral konusunda görüş birliğinde olmamasına sebep oldu.
Fakat ortada bir taç varsa bunu hak eden isim De Colo!
Son 5 Yılda En Çok Sayı Üretenler | Sayı |
1- Nando De Colo | 2496 |
2- Thomas Heurtel | 1743 |
Jan Vesely"}”>3- Jan Vesely | 1730 |
4- Vassilis Spanoulis | 1605 |
5- Georgios Printezis | 1600 |
6- Mike James | 1584 |
7- Cory Higgins | 1559 |
8- Ante Tomic | 1502 |
9- Sergio Llull | 1487 |
10- Jaycee Carroll | 1465 |
11- Sergio Rodrigue | 1457 |
12- Alexey Shved | 1448 |
13- Nick Calathes | 1419 |
14- Paulius Jankunas | 1405 |
Bryant Dunston"}”>15- Bryant Dunston | 1393 |
NBA’den döndüğü günden beri De Colo, eski kıtada rakip savunmacıların en büyük baş belası. Rakip savunmalar onu durdurmak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın, onun hücumdaki yeteneklerini durdurmayı başaramadılar.
Çoğu zaman takımlar, De Colo’yu iyi savunduklarını düşündükleri maçlarda bile istatistik kağıdında Fransız yıldızın isminin yanında +15 sayı gerçeğiyle karşı karşıya kaldı.
Aslında onun hücumu hakkında çok fazla övgüye gerek yok çünkü yukarıdaki tablo her şeyi anlatıyor. De Colo, son 5 yılda 2496 sayı üreterek EuroLeague’de en fazla sayı üreten isim oldu. Üstelik en yakın rakibine 753 sayı fark atarak bunu başardı.
2000 sayı barajını ondan başka kimse geçemezken; yine ondan başka kimse son dört sezonda üst üste 500 sayı barajını geçmeyi başaramadı. Tabii bütün bu durumlarda diğer yıldızların farklı farklı durumları etkili oldu. Fakat söz konusu sayı üretmekse gerçekten ondan daha iyisi çok fazla yok. Çünkü ortalama istatistiği de bunu gösteriyor.
Ortalama | Maç | Sayı | |
1- Alexey Shved | 20.1 | 72 | 1448 |
2- Nando De Colo | 16.7 | 149 | 2496 |
3- Milos Teodosic | 15.7 | 82 | 1288 |
4- Andrew Goudelock | 15.5 | 74 | 1145 |
5- Mike James | 14.1 | 112 | 1584 |
Brad Wanamaker"}”>6- Brad Wanamaker | 13.5 | 94 | 1270 |
7- Will Clyburn | 12.7 | 105 | 1335 |
8- Sergio Llull | 12.6 | 118 | 1487 |
9- Vassilis Spanoulis | 12.5 | 128 | 1605 |
10- Georgios Printezis | 12.2 | 131 | 1600 |
11- Bogdan Bogdanovic
|
12.1 | 79 | 954 |
12- Cory Higgins | 12.1 | 129 | 1559 |
13- Brandon Davies | 11.7 | 70 | 818 |
14- Scottie Wilbekin | 11.7 | 80 | 939 |
15- Sergio Rodriguez | 11.5 | 126 | 1457 |
- Son 5 sezonda toplam en az 70 maça çıkan oyuncular listelenmiştir.
Bu tabloya baktığımız zaman ise De Colo’yu geçebilen tek isim, 20.1 sayı ortalamasıyla Alexey Shved! De Colo, onun dışındaki bütün rakiplerini geride bırakmayı başardı. Üstelik bunu gerçekten olağanüstü şut yüzdeleriyle başardı.
Rakip savunmalar onu ne kadar durdurmaya çalışırsa çalışsın 32 yaşındaki yıldız, son 5 sezonda hiç %50.0 ikilik yüzdesi, %42.0 üçlük yüzdesi ve %90.0 faul yüzdesinin altına düşmedi.
Bir Zeljko Obradovic takımında bir skorerin bu kadar öne çıkmayabileceğini düşünebilirsiniz. Haklısınız da… Son 5 sezonda şut kullanma yüzdesi (usage rating) açısından Fenerbahçe‘de rotasyon içerisindeki hiç kimse %27.0’in üstüne çıkmadı. De Colo ise Moskova’da 5 yılda ortalama %28.2 şut kullanma yüzdesine sahipti. Fakat De Colo, sadece toplu oyunda olan bir skorer değil. Rakip savunmaların dikkatsizliğini acımasızca cezalandıran ve topsuz oyununda da verimli olan bir yıldız.
Üstelik sayı ortalamasının düşmesi de Fenerbahçe‘yi çok etkilemez. Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan şey sayı krallığına oynayacak bir isim değil, istikrarlı ve büyük maçlara etki edebilecek ikinci bir yaratıcı kısa daha!
De Colo ise hem istikrar hem de büyük maç konusunda Avrupa’nın elit isimlerinden biri.
İstikrardan başlarsak… Fransız yıldız, EuroLeague’de son 5 sezonda çıktığı 149 maçın %65.1’inde (97 maç) 15 ve üstü sayı üretmeyi başardı. Çift hanelere ulaşamadığı sadece 22 maç çıkartan De Colo, 0 maçların 14’ünde 20 dakika bile sahada kalmamıştı. 52 maçta ise 20 ve üstü sayı üreten 32 yaşındaki yıldız, son 5 sezonda EuroLeague’in bu konudaki en iyi ismi olmayı başardı.
Playoff Takımlarına Karşı | Sayı | Asist | Saha İçi Yüzde | Maç |
2014/15 | 15.5 | 2.8 | %44.8 | 12 |
2015/16 | 20.1 | 4.7 | %53.9 | 9 |
2016/17 | 18.6 | 4.2 | %47.6 | 17 |
2017/18 | 13.2 | 3.6 | %49.3 | 17 |
2018/19 | 14.6 | 3.1 | %50.5 | 19 |
Toplam | 16.1 | 3.6 | %49.0 | 74 |
Nando De Colo sadece istikrar açısından değil, önemli maçlarda gösterdiği performans açısından da Fenerbahçe’nin aradığı oyuncu profilini ortaya koyan bir yıldız.
CSKA‘daki 5 sezonunda 16.7 sayı ortalama tutturan Fransız yıldız, o sezon playoff’a kalan takımlar karşısında 16.1 sayı ortalaması tutturdu. Bu da onun istatistiklerini küçük takımlar karşısında şişirmediğinin en büyük kanıtı.
De Colo, en kötü sezonunda bile playoff takımlarına karşı 13.2 sayı ortalama tutturmayı başardı. Bir yıldız için büyük maçlarda belli bir sınırın altına düşmemesi çok önemli. Üstelik kötü geçirdiği sezonda bile Vitoria’daki playoff maçlarında neler yapabildiğini, oyunu nasıl değiştirebildiğini tüm Avrupa gördü.
Fransız yıldız, EuroLeague’de clutch time‘da da sorumluluk alabilen bir isim.
2016/2017 ve 2017/18 sezonlarında 3.2 sayı ortalamasıyla clutch time’da en skorer isim olan De Colo, beş yılın toplamında ise bu anlarda %38.9 saha içi isabet yüzdesi yakalamayı başardı. Hücumda bu kadar çok opsiyonu olan birisinin kritik anlarda aldığı sorumluluğu verimli bir şekilde kullanması büyük şans.
De Colo, istikrarı, büyük maçlardaki performansı ve hücumdaki birden çok opsiyonuyla Fenerbahçe’nin Bogdan’dan beri aradığı o saha içi lider rolünü fazlasıyla doldurabilecek bir isim. 2017 yazında Wanamaker, geldiğinde de profil olarak buna uyan bir oyuncuydu.
De Colo’dan farklı olarak ise Wanamaker bu rolü doldurma adına sadece bir potansiyeldi. Daha önce EuroLeague’in en üst seviyesinde ise kendisini kanıtlamamıştı. Fakat De Colo öyle değil. O kendisini 5 sezon boyunca her seferinde kanıtladı ve bunun karşılığında kariyerine 2 EuroLeague şampiyonluğu ve 1 EuroLeague MVP’si ödülü yazdırdı.
Zaten De Colo transferinin Fenerbahçe için en büyük anlamı biraz da bu. Sarı-lacivertlilerin 2006 bu yana yaptığı transferler arasında kariyeri zirvedeyken gelen en büyük yıldız o. Saras ikinci, hatta üçüncü baharında İstanbul’a gelmişti. Bogdan ise burada yıldız oldu. De Colo ise bir yıldız ve Fenerbahçe’nin dolduramadığı o eksiği en iyi kapatabilecek isimlerden biri.