Bugünün 10 NBA Yıldızının 1990’lardaki Benzeri

07/Eki/19 11:33 Eylül 12, 2020

Mehmet Bahadır Akgün

07/Eki/19 11:33

Eurohoops.net

NBA’de bugünün yıldızları geçmişten kime benziyor?

by Zach Buckley / Çeviri: M. Bahadır Akgün

Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.

Bu yazı ilk olarak 23 Ağustos 2019 tarihinde Bleacher Report‘ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.

NBA sürekli bir evrim hâlinde ve süper yıldızları hiç de farklı değil.

Bugünlerde parkenin kahramanları daha iyi koşullara sahip, daha çok yönlü ve hiç olmadıkları kadar yetenekliler. Ama ynı zamanda temellerinde ise onların lige girişlerinden çok daha önceye dayanan bir şey yatıyor.

Bugünün her yıldızının daha önce oynamış bir benzeri var. Her ne kadar görünüş olarak benzemeseler de oyun tarzları ve verimlilikleri benziyor. Elbette bire bir kopyalar değiller zira lig ciddi ölçüde değişti ancak aynı kitabın farklı bölümleri gibi gözüküyorlar.

2010’lu yıllar artık son aylarını yaşıyorken -uçan arabalar geldi mi bu arada?- nostaljik hastalığa yakalandık. O yüzden gelin 1990’ların yıldızlarında bugünün elitlerini arayalım.

Giannis Antetokounmpo: Kevin Garnett

Giannis Antetokounmpo, pozisyonsuz basketbolun yüzü. Kariyerinin en az yüzde altısında her pozisyonda oynadı ve gerçek pozisyonu konusunda pivot hariç her şey yazılabiliyor.

Onun için yapılacak kıyaslarda aklınıza gelecek herkes kullanılabilir.

Eski koçu Jason Kidd “Magic Johnson ve Kevin Garnett olabilir” demişti Giannis için. Eski takım arkadaşı Pau Gasol ise Russell Westbrook (potaya gidişleri), Shaquille O’Neal (hız, yetenek, fiziksel üstünlük), Kevin Garnett (yoğunluk ve agresiflik) ve Kobe Bryant’tan (odak, oyuna bakış, hırslı yapısı) parçalara sahip olduğunu belirtmişti.

Antetokounmpo, yukarıdakilerine her birinin ve daha fazlasının karışımı ancak ona en yakın isim Garnett olarak gözüküyor.

1990’larda NBA koçları pozisyonlar konusunda daha sıkı olsa da Garnett, onları klasik ön alan fikrinden çıkarmayı başardı. İlk sezonunda dakikalarının %52’sini 5 numaradan aldı. İkinci sezonunda ise %37’sini 3 numaradan aldı sürelerinin. Üçüncü sezonunda 4 numara pozisyonunda %82 oranında oynadı.

Garnett, içeride rakiplerini tutabiliyor, dışarıda ise daha küçük oyuncuları durdurabiliyordu. Topu yere vurabiliyor, onun vücuduna sahip insanlarda görülmedik şekilde şut yaratabiliyordu ve patlayıcı bir atletizme, üçlüğü olmasa bile onu dışarıdan sağlam bir hücum oyuncusu yapan bir karışıma sahipti. Antetokounmpo da bu modeli MVP ödülüne çevirdi.

Stephen Curry: Mark Price

Stephen Curry, NBA’i fethetmeden önce NBA’de devrim yapmak zorundaydı.

Bu da onun izlerinin her zaman kalıcı olacağını gösteriyor. Ayrıca doğru karşılaştırmanın olmadığını da gösteriyor.

2016’da Phil Jackson, onun için Mahmoud Abdul-Rauf karşılaştırmasını yaptığında bir gündem yaratmıştı ancak bu benzerlik tamamen dayanaksız değildi. Yalnızca oyun tarzı olarak bakarsak Abdul-Rauf da top tekniği, şutörlük ve uzak şutlar açısından benzer bir oyun tarzına sahipti.

Ancak iki kez MVP seçilmiş bir oyuncu ile hiç All-Star seçilmemiş bir ismi karşılaştırınca biraz yavan kalıyor. Abdul-Rauf’un herhangi bir unvanının olmaması da kriterlerimiz gereği onu listemizin dışında tutuyor.

Mark Price bu noktada devreye giriyor. Pek de Curry’nin klonu olmasa da dört kez All-Star seçilen Price, potaya yetişemeyen guardın dış şut, uzman saha görüşü ve korkusuz hücumlar ile etki yaratmasının önünü açan isimdi. Joe Posnanski de onunla ilgili şunları söylüyordu:

“Price’ın görüntülerine bakınca Steph Curry’nin dönüştüğü oyuncunun ilk zamanlarını görüyorsunuz. Savunmacıların arasından akıp gidiyor. En hızlı şutu o atıyor. Boş olduklarını bile bilmeyen takım arkadaşlarına paslar veriyor. Ve elbette muazzam bir şutu var.

Price, hiçbir zaman Curry kadar yükseğe çıkmadı ya da onun kadar sayı atmadı ancak şut yüzdeleri neredeyse tıpa tıp aynıydı. Price, kariyerini 47.2/40.2/90.4 yüzdeleri ile bitirdi. Curry’nin ise 10 sezonluk kariyerinde yüzdeleri 47.7/43.6/90.5 şeklinde.

Anthony Davis: David Robinson

Anthony Davis haksız rekabet sebebi.

Fiziği ile yetenekleri birbiriyle uyuşmuyor. Özellikle de inanılmaz patlayıcılığını buna eklediği zaman. Pivot bedeninde eski bir guard olan Davis, eskiden gelen dış oyuncu yeteneklerini, içeride terör estirirken, ribaundları kimseye bırakmazken ve smaçlarıyla pota parçalarken de devam ettiriyor.

1990’ların bir basketbol fanatiğine bu paragrafı gösterirseniz David Robinson’dan bahsettiğinize yemin edebilir. San Antonio Spurs efsanesi, o dönemde neredeyse tıpa tıp aynı bir tarz tutturmuş ve mantıklı çerçevenin dışına çıkan bir oyun oynamıştı.

Lisedeki ilk yılında boyu yalnızca 1,75 olan Robinson, son yılında 2 metreye çıktı. Deniz Harp Okulu’nda boyu 2,16’ya fırlayan Robinson gibi Davis’in lisedeki ilk yılında boyu 1,90’dı ancak mezun olana kadar 2,08’i gördü. Her iki oyuncu da daha kısa hallerindeki çabukluk ve yeteneklerini korumayı başardılar.

Robinson’ın profesyonelliğe geçişi daha uzun sürdü zira efsanevi oyuncu Deniz Harp Okulu’nda dört sezon geçirdikten sonra iki yıl da askeri hizmette bulundu. Lige girdiğinde ise atılmış top mermisi gibiydi. İlk yedi sezonunda 25,6 sayı, 11,8 ribaund, 3,6 blok ve 3,1 asist gibi inanılmaz istatistikler yakaladı. Son üç sezonda 27,5 sayı, 11,6 ribaund, 2,4 blok ve 2,7 asist ortalamalarıyla oynadı.

Her ikisi de açık sahada fırtınalar estiriyor, her ikisi de çok büyük, çok çabuk ve bire bir oyunlarda ezilmek için fazla güçlüler… İkisi de oyunun hilesi gibi…

Kevin Durant: Larry Bird

Kevin Durant türünün ilk örneği.

Aslında 2,10’luk bir skorer guard olan Durant’in oyunu, oyun kurucu, ribaundcu ve şut blokçusu olarak ikincil rolleri de üstlendiği bir noktaya olgunlaştı. Lig tarihinde ona çok benzeyen kimse yok ve George Gervin, Tracy McGrady gibi ona en yakın isimler de 1990’larda All-Star seçilmedikleri için listemize giremiyorlar.

Ancak Larry Bird’ün 12 All-Star deneyiminin son üç tanesi o dönemde denk geldi ve bu da bizim için harika zira etki ve yetenek açısından bakılınca kendisi daha uygun bir örnek.

ESPN’den Jalen Rose şunları söylüyordu Bird ile ilgili:

“Onunla KD’nin birçok yeteneği aynı. İkisi de topu yere vurabiliyor, pas verebiliyor ve şut atabiliyor. İkisi de üçlük atabiliyor. İkisi de post oynayabiliyor. İkisi de savunmada ellerinden gelenin en iyisini yaptılar.”

Durant daha atletik, Bird daha iyi bir dağıtıcıydı ancak ikisi de pota civarı hegemonyasında benzer bir seviyeye çıktılar.

Her ikisi de 50/40/90 keskin şutör kulübünün bir üyesi. İkisi de kariyerlerinde 24 sayı, 7 ribaund, 4 asist ve %49 şut isabet oranı istatistiklerini gerçekleştirmiş dört oyuncudan biri. Her ikisinin de normal sezon, final ve All-Star maçlarında MVP ödülleri var.

Bu iki oyuncu, basketbol tarihinin en büyük oyuncularından ikisi ve sandığınızdan daha çok benzerliğe sahipler.

Joel Embiid: Hakeem Olajuwon

Joel Embiid’in post hücumunda savunmacıyı harcadığı veya kendi vücuduna oranla inanılmaz bir ayak çabukluğu ile imkansızı başardığı bir görüntüye denk gelip Hakeem Olajuwon’un eski bir videosunu izlediğini düşündünüz mü?

The Dream de düşündü.

“Onda kendimi görebiliyorum” diyordu 2017 yılında.

Bu durum kazara gerçekleşmedi. Embiid, The Players Tribune’de Ağustos 2018’de kaleme aldığı yazıda Olajuwon ve başka NBA uzunlarının olduğu bir DVD’yi belki de üç yıl boyunca her gün izlediğini belirtiyordu.

Embiid, Olajuwon’un yeniden canlandırması gibi hücum ediyor sahada. Her şeye sahip: Top fake’leri, omuz titretmeleri, acayip atikliği, potadan uzak rahatlığı, pota savunması… Hatta geçmişleri bile aynı: Afrika’da doğuyorlar, basketbola geç başlıyorlar, futbol sahalarında gelişen ayak çabukluğu ve atiklik.

Olajuwon, ilk All-Star maçına çaylak sezonunda çıktı. Embiid, 40 maçtan fazla maça çıkabildiği ilk sezonda All-Star seçildi. Olajuwon’un kariyeri boyunca en yüksek skor ortalaması yakaladığı sezondaki ortalaması 27,8 sayıydı. Embiid ise şimdilik 27,5 sayı ortalamasında. Olajuwon dokuz kez yılın savunma takımlarına seçildi. Embiid ise üç sezonda iki kez bunu başardı.

Olajuwon, 12 kez All-Star seçilirken 12 kez yılın takımlarında yer aldı ve iki kez de şampiyonluk kazandı. Embiid’in bunların hepsini yapıp daha da ileriye taşıma ihtimali var.

Paul George: Scottie Pippen

Paul George, geçen sezon kendi kabuğunu kırdı ve bu da aslında bizim seçim sürecimizi karmaşıklaştırıyor. Daha önce de yıldızdı ancak ilk kez süper yıldız kulübüne giriş hakkı kazandı.

NBA kariyerinin 2010 yılında başladığı düşünülürse ona dair daha önce bildiğimiz her şeyi göz ardı edip onun artık tamamen değişmiş bir oyuncu olduğunu söylemek aptallık olur gibi. Aslına bakılacak olursa artık Los Angeles Clippers‘ta Kawhi Leonard ile takım arkadaşı olduğu için Scottie Pippen benzetmesi hiç olmadığı kadar uygun gözüküyor.

Her ikisinin de gıpta ile bakılacak bir boy, uzunluk, atiklik ve güç kombinasyonu var ve laboratuarda üretilmiş savunmacılar gibi gözüküyorlar. George gibi Pippen da neredeyse her türlü rakibi karşısında savunma görevlerini üstlenip başarıyla gerçekleştirebiliyor ve dahası oyun kurabiliyor, alan açabiliyor, geçiş hücumunu yönetebiliyor ve yan yıldız olarak skor üretebiliyordu.

Pippen asla George’un 2018-2019 sezonundaki gibi bir skor ortalaması yakalamadı ancak geçen sezonun ekstra olduğu düşünülebilir zira George, muhtemelen artık Pippen’ın Michael Jordan gibi bir Batman’in yanında yıllarca ustalıkla oynadığı Robin rolünü üstlenecek.

LeBron James: Magic Johnson

Bakış açınıza göre LeBron James ya tarihin en iyi oyuncusu tartışmasına zaten dahil olmuştur ya da zaten en iyisidir ve o tartışmayı sonsuza kadar kapatmıştır.

Tarihte benzerleri varsa o benzerler, basketbolun Olimpos Dağı’nda yaşıyor ve onun yerini tutuyorlar. Yarın ayakkabılarını assa tarihin en çok sayı atan dördüncü, en çok asist yapan onuncu, en çok galibiyet katkısı veren dördüncü ve en çok verimlilik üreten ikinci oyuncusu olacak.

O, ilk LeBron ve hiçbir efsanenin “yeni” versiyonu değil. Ancak fiziği, çok yönlülüğü ve yetenekleri, ona en yakın ismin Earvin “Magic” Johnson olduğunu gösteriyor.

Miami Heat Başkanı Pat Riley, 2017’de yaptığı açıklamada “Fiziği, hızı, çabukluğu ve oyun görüşü nedeniyle LeBron, şu ana kadar gördüğümüz Earvin’e en yakın şey. LeBron’ın şimdilerde oyun tarzı -tüm sahayı koşması, topu yere vurması, hücumu yönetmesi- tıpkı Earvin gibi. Yani aynı çamurdan… Aynı DNA’dan.”

Johnson, bir keresinde NBA şampiyonluğu yolunda 5 numara oynayıp 42 sayı atmış 2,05’lik bir oyun kurucuydu. James ise 113 kilogram ağırlığında, 2,03’lük bir savunmacı ve basketbolla ilişkili her şeyde harika. Basketbol dünyası onlar gibisini asla görmedi ve bu ikili, tarihin en kuvvetli hızlı hücum güçleri olabilir.

James, daha skorer bir oyuncuya evrilirken Johnson ise daha ziyade önce pası düşünen bir oyuncu oldu. Dolayısıyla istatistik ortalamaları genel olarak farklı. Ancak her ikisi de en acayip basketbol düşlerinin bile ötesine geçen bir başarı yakaladılar ve istatistiklerdeki muazzamlıkları da nesillerden nesillere aktarılacak.

James Harden: Allen Iverson

James Harden, NBA matematiğinde denklemleri değiştirmeden önce Allen Iverson da kendi sayılarıyla bu oyunu oynuyordu. Her ikisi de niceliği niteliğe farklı şekillerde tercih ettiler. Harden, üç sayılık atışlar ile rekor kitaplarına girerken Iverson, üç sayılık atış döneminde saha içi denemeler konusunda en yüksek deneme yapan ikinci oyuncu oldu.

Her ikisi de bire bir hücumlarda rakiplerini bitiryor. Harden’ın “O step-backdoğru muydu” denilen hareketi bir gün Olajuwon’un Dream Shake’i, Kareem Abdul-Jabbar’ın skyhook’u, Michael Jordan’ın fadeaway’i ve Dirk Nowitzki’nin tek ayak üzerindeki şutu gibi müzeye kaldırılabilir. Iverson’ın ölümcül crossover’ı da üç haneli sayıda rakibini harcamıştı.

Bu iki oyuncu, skorerliğin en tepesini görmüş iki isim. Iverson, kariyeri boyunca dört kez sayı kralı oldu. 2005-2006’da kariyer rekorunu kırdığı 33 sayı ortalamasıyla bu unvana erişemedi çünkü Kobe Bryant, 35,4 ile kendi rekorunu kırmakla meşguldü. Harden ise son iki sezonda sayı kralı olurken geçen sezon, kariyerinde bir sezonda 36+ sayı ortalaması yakalayan Wilt Chamberlain, Michael Jordan ve Elgin Baylor’ın bulunduğu eşsiz kulübe dahil oldu.

Eğer saha içi isabetlerle istediklerini yapamasalar serbest atış çizgisinde aynısını yaparlardı. Her ikisi de NBA tarihinde guardlar arasında en çok serbest atış ortalaması yakalayan 20 guard arasında yer alıyor. Çizgiye gitme şekilleri farklı olsa da acımasız doğaları bire bir aynı.

Harden yaptığı açıklamada Iverson ile ilgili şunları söylüyordu:

“Yüreği ve herkesle mücadele etme konusundaki isteği düşünülürse ondan bir şeyler aldım. Harika bir oyuncu…”

Asist ve top kaybı ortalamaları bire bir aynı ve savunmadaki katkıları da genelde kumar gibiydi. Iverson, NBA tarihinin en patlayıcı skorerlerinden biri olarak emekli oldu ve Harden da aynı yolda.

Kawhi Leonard: Michael Jordan

Evet biliyoruz… Michael Jordan ile benzetmek biraz küfre kaçabilir. Hem de bu benzerlik, büyük oranda 60 maça çıkılmış, genelde fiziki çalışmalar yapılmış bir sezon üzerinden kuruluyorken…

Ancak Kawhi Leonard’ın 2018-2019 sezonundaki çift yönlü hegemonyası, sanki Jordan’ın en harika zamanlarının tekrar gösterimi gibiydi.

Leonard, sahanın iki tarafında da oyunu dikte etti. Hücumda acele etmeden kolay bir düzen tutturdu ve savunmacıları istediği yellere yolladı. Post hücumunda rakiplerini harcadı, dışarıda rakiplerini mahvetti, pota gidişlerinde hepsini alt etti. Bunların hepsi de Jordan’ın yemek kitabından farklı farklı tarifler.

Clippers koçu Doc Rivers, Mayıs ayında ESPN’e yaptığı açıklamada “Leonard, gördüğümüz oyuncular arasında Jordan’a en yakın kişi. Büyük elleri, post oyunu, bitiriciliği… Harika sıçrıyor, harika savunma yapıyor, oyunun iki tarafını da oynuyor… Onu post’ta alt ederseniz bir şekilde sizi geçiyor. Bir de üçlüğü var.”

Savunmalar onlara karşı çaresiz. Hızları ve çabuklukları veya uzunluk ve güçleri ile kazanabiliyorlar. Fiziksel özelliklerinin çok da parlak değil ancak savunmacıları yetenek ve becerileri ile dağıtabiliyorlar.

Leonard, geçen sezon 36 dakika başına 28,2 sayı üretip %49,6 ile şut attı. Jordan ise kariyeri boyunca 36 dakika başına 28,3 sayı üretip %49,7 ile şut attı.

Tarih boyu farklı kategorilerde görülebilirler ancak ikisi de oyuna bakış açısı, bitiricilik, rekabetçi penetre ve oyunun iki tarafındaki adanmışlıkları göz önünde bulundurulunca aynı hamurdan yoğuruldu.

Damian Lillard: Tim Hardaway

Damian Lillard, NBA’in yüksek skor üreten, önce sayıyı düşünen oyun kurucu modasını devam ettirdi. Geleceğin saha içi liderlerine örnek teşkil eden Tim Hardaway’e teşekkür edebilir.

Birçok oyun kurucunun ilk, ikinci ve üçüncü önceliklerini takıma set oynatmak olarak belirlediği dönemde Hardaway, kendi pozisyonunda pek fazla oyuncunun yapmadığı gibi skor üretti. Top kontrolü o kadar yüksekti ki yaptığı harekete bir yakıştırma bulunmuştu. Dış şut menzili yüksek, elit bir çabukluğa sahip bir isim olan Hardaway, yürüyen sayı makinesiydi.

20+ sayı ortalaması yakalaması yalnızca iki sezon sürdü ve bunu kariyeri boyunca beş kez başardı. 1989-1990 (çaylak sezonu) – 2000-2001 (her maça ilk beşte başladığı son sezonu) sezonları arasında 1993-1994 sezonunu patlayıcılığının bir kısmını ondan çalan çapraz bağ sakatlığı nedeniyle kaçırmasına rağmen sayı krallığında 14., üçlük atışlarda üçüncü ve asistlerde de üçüncü sırada yer aldı.

Lillard, Hardaway’in aynadaki yansıması. Yani, en azından modern NBA’de aynadaki yansıması.

Lillard, daha az dağıtıcılık ve daha iyi bir atletizm ile daha iyi dış oyun vaat ediyor ancak tepeden bitiriciliği Hardawayvari bir oyundan hiç eksik değil. Hücumda sundukları da kopyası gibi. Lige girdiği günden beri Lillard, sayı krallığında altıncı, üçlük isabetlerinde dördüncü ve asistlerde 10. sırada.

Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!

Tags NBA