by Mandela Namaste / Çeviri: M. Bahadır Akgün
Bu çevirinin tüm hakları Eurohoops Ltd. Şti.’ye aittir ve tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması kesinlikle yasaktır.
Bu yazı ilk olarak 20 Ağustos 2019 tarihinde Bleacher Report‘ta yayınlanmış ve uyarlanarak çevrilmiştir.
Geçtiğimiz haftalarda Los Angeles Lakers‘ın yeni pivotu DeMarcus Cousins’ın çapraz bağları koptu. Muhtemelen 2019-2020 sezonu boyunca hiç oynayamayacak ve son iki sezonda yaşadığı üçüncü ciddi diz sakatlığı oldu bu.
Maalesef Cousins, böylesi bir kötü şansa sahip tek NBA oyuncusu değil.
NBA tarihinde büyük yeteneğine rağmen sakatlıklar yüzünden o yeteneğini kullanamamış, yalnızca kısa süreler büyük bir oyuncu olabileceğini gösterebilmiş birçok oyuncu var.
Aşağıda sıralayacağımız oyuncular bizlere “Keşke sakatlık filtresi kapalı olsaydı” dedirten yıldızlar…
DeMarcus Cousins, Pivot
DeMarcus Cousins, bir zamanlar Shaquille O’Neal’ın en iyi döneminden bu yana NBA’in en dominant pivotuydu.
Ocak 2018’deki aşil sakatlığı öncesi kariyerinin ilk sekiz yılında 21,5 sayı, %46,0 saha içi isabet oranı, 11,0 ribaund ve 3,2 asist ortalamaları yakalamıştı.
Kariyerleri boyunca bu istatistiklere ulaşabilen yegane oyuncular Kareem Abdul-Jabbar, Wilt Chamberlain, Charles Barkley ve Joel Embiid.
Tarihin en büyük oyuncularından üçü ve NBA’in şu an en iyi pivotundan oluşan bu ekip, başarılı bir ekip.
Aşil sakatlığı öncesi hiç playoff oynamadığı ve geçen sezon rol oyuncusu olarak Golden State Warriors ile NBA finali oynadığı düşünülünce Cousins, özellikle trajik bir figür olarak dikkat çekiyor.
Birçok taraftar bu sezon Lakers‘ın şampiyonluk kazanmasını istemeyecek olsa da Boogie’nin bir yüzük kazanması için bazıları buna razı olabilir.
Penny Hardaway, Guard
Penny Hardaway’in ilk üç NBA sezonu inanılmazdı.
1993-1994 sezonunda Shaquille O’Neal’ın yanında kariyerine başlayan Hardaway, harika bir oyuncuydu. Orlando Magic, 1994-95 sezonunda NBA finali oynarken ertesi sezon da konferans finalinde boy gösterdi.
Shaq’in eşsiz fizik ve atletizm birleşimi, Penny’nin boy, pasör içgüdüsü ve oyun zekası ile bir araya gelince Magic, geleceğin takımı oldu.
Ancak daha sonra devreye sakatlıklar girdi.
Chicago Bulls, Magic’i 1995-96 sezonunda süpürdükten sonra Shaq, Lakers‘a gitti ve Penny yalnız kaldı. Sanki bunu bekliyor gibi vücudu bu ayrılığa dayanamamış gibi sakatlıkları başladı ve kariyerinin kalanında yalnızca iki sezonu 70+ maça çıkarak bitirebildi.
Shaq’in ayrılığı sonrası iki kez All-Star seçilen Penny, sol dizinden birkaç kez ameliyat oldu ve neticede onu büyük bir tehdit kılan patlayacılığını yavaş yavaş kaybetti.
Hardaway’in NBA sonrası hayatı ise iyi gitti. Şimdilerde Memphis Tigers’ın baş antrenörlüğünü yapıyor.
Ancak hem o hem de biz o diz sorunları olmasa neler olabilirdi diye merak etmeye devam edeceğiz.
Grant Hill, Guard/Forvet
Grant Hill’in basketbolcu olarak itibarı hala çok büyük. Yedi kez All-Star seçilen, beş kez NBA’de yılın takımlarına giren Hill’in daha birçok ödülü var. Bunlara ek olarak televizyonlarda ve NBA’in etrafında olması da kariyerinde yaptığı şeyleri bize sürekli hatırlatıyor.
Ancak Hill sağlıklı kalabilse daha iyi olabilirdi.
LeBron James, Giannis Antetokounmpo, Draymond Green ve Ben Simmons gibi oyuncuların yükselişiyle forvetten oyun kurabilen oyuncular artık revaçta. Hepsinin de daha bu terim popüler değilken forvetten oyun kuran Hill’e bir teşekkür borçları var. Dört yıl üst üste guardlar hariç asist kralı olan Hill, ilk altı sezonunun her birinde maç başına en az beş asist ortalaması ile oynadı.
Ancak Hill’in kariyeri Detroit Pistons‘tan ayrılıp Orlando Magic‘e gitmesiyle aşağıya doğru inmeye başladı. Magic formasıyla ilk dört sezonunda yalnızca 47 maça çıkabilen Hill’in 2003 Mart ayında bir enfeksyion kaptığında bu şanssızlığı zirveye çıktı.
Hakkını vermek lazım: Sahalara döndü ve dokuz sezon daha oynayıp ertesi yıl All-Star da seçildi ancak bir zamanlar basketbolun geleceği olarak görülen Hill, bir daha NBA’de yılın takımlarına girebilecek seviyeyi göremedi.
Shaun Livingston, Guard
Shaun Livingston, o kadar uzun süredir rol oyuncusu ki şimdilerde hatırlamak zor ama bir zamanlar ülkenin en iyi liseli oyun kurucusu oydu. Bir zamanlar daha uzun Jason Kidd olarak lanse edilen Livingston, drafta lise sonrası doğrudan girmiş ve Los Angeles Clippers tarafından seçilmişti.
Üçüncü sezonunda sayı, asist, ribaund ve süre rekorlarını kırmaya hazırlanan Livingston, şimdiye kadar gördüğümüz en kötü sportif sakatlıklardan birinin kurbanı oldu. Bu durum onun kariyerini geri dönüşü olmayan bir şekilde değiştirdi ancak hikayesinin asıl inanılmaz kısmı NBA’e dönmekle kalmayıp kazanan takımlarda katkı vermeyi başarmış olması oldu.
Livingston hiçbir zaman beklenen patlayıcı oyun kurucu olamadı ancak Golden State Warriors hanedanının paha biçilemeyen parçalarından biri oldu ve çok yönlü bir savunmacı ve orta mesafe ustası olarak üç şampiyonluk kazandı.
Şimdilerde serbest durumda ve geçtiğimiz dönemde emekliliği tartışıldı. Emeklilik kararı alırsa kim onu suçlayabilir ki?
Tracy McGrady, Guard/Forvet
Bu listedeki birçok oyuncunun aksine Tracy McGrady, kariyer ortalamaları zirvelerinde gözüküyor. İki kez sayı kralı olan McGrady, yedi kez All-Star seçildi, yılın takımlarında yer aldı ve 2017’de Basketball Hall of Fame’e dahil edildi.
Ancak onun kariyeri de kendi içerisinde trajik sayılır.
Toronto Raptors‘ta kuzeni Vince Carter ile kısa süreli bir kariyer sonrası McGrady, Orlando Magic ile parladı ve takımda oynadığı dört sezonun her birinde All-Star seçilirken 25 sayı, 6 ribaund ve 4 asist ortalamalarını her sezon aştı.
Bununla birlikte dört yıl sonra Houston Rockets‘a takaslandı ve Yao Ming ile aynı takımda oynayacak olması nedeniyle beklentiler çok yüksekti. McGrady oradaki beş yıldan uzun zamanında hayranlık uyandıracak bir performansa sergilese de birkaç kez sakatlık kurbanı oldu. Yalnızca bir sezonda 71 maçın üzerine çıkabilirken Rockets‘ın ilk turu geçtiği tek playoff sürecinde o diz ameliyatı sonrası sahalara dönmeye çalışıyordu.
T-Mac, daha sonra kariyerinde uzun playoff serileri oynadı ancak 2012-2013 San Antonio Spurs‘ünde artık aynı oyuncu değildi. McGrady kalibresindeki bir oyuncunun playofflarda ilk turu asla geçememiş olması pek görülen bir şey değil ancak 2000’li yılların ortalarında Yao ile birlikte sağlıklı kalabilse muhtemelen bu fırsatı kendisi yaratacaktı.
Tüm varsayımsal ihtimaller, McGrady’nin mirasıyla ilgili soru işaretleri yaratmaya devam edecek.
Yao Ming, Pivot
İşkence görmüş o Rockets takımlarını tartışmaya devam edelim.
Daha önce de Yao Ming kadar uzun oyuncular oldu ancak hiçbiri onun kadar vücut koordinasyonuna veya yeteneğe sahip değildi. Onu en iyi dönemlerinde izlemek açıklanamayacak bir deneyimdi. Dünyada kaç kişi Shaquille O’Neal’ı ortalama fizikli ve beceriksiz gösterebiliyor ki? Bu soruya tek bir cevap var: Yao.
Elbette o kadar uzun olmanın dezavantajı da sakatlık riski. Yao kariyerinin ilk üç yılında oynayabileceği 246 maçında 244’ünde sahada yer almıştı oysa…
Ancak sakatlıklar başladığında asla durmadı.
Yao daha sonra yalnızca beş sezon daha oynadı ve bu süreçte yalnızca bir kez 57+ maçta sahada yer aldı. Bu süreçte geçirdiği sakatlıklar arasında sol ayak başparmağı enfeksiyonu, sol ayakta kırık, sağ diz kırığı, sol ayakta stres kırığı, sol ayakta ince kırık ve kariyerini bitirecek sol bilek stres kırığı da vardı.
Modern NBA’de mükemmel bir oyuncu olabilecek olması nedeniyle Yao’nun kariyeri, şimdilerde daha da büyük kalp kırıklığı sebebi. Elbette her dönemde oynayabilecek kadar yetenekliydi ancak mevcut NBA düşünülünce şimdilerde ne kadar oynardı bir düşünün. Joel Embiid gibi bir oyuncu, 2000’lerde oynamış olsa Yao ile benzer bir kader yaşayabilirdi ancak o şimdilerde NBA’i domine ediyor. Yao, 10 yıl sonra doğmuş olsa belki de gelmiş geçmiş en iyi oyunculardan biri olarak kabul görecekti.
Greg Oden, Pivot
Greg Oden, şimdilerde yalnızca böyle konularda hatırlanıyor. 2007’de Kevin Durant’in önünden seçilen draft 1 numarası acaba neler yapabilirdi? Bu da çok yazık zira Oden, vücudu ona ihanet etmeden önce gerçek bir silahtı.
Modern tarihin en dominant lise oyuncularından biri olarak sahneye giren Oden, üç kez üst üste eyalet şampiyonluğu yaşamış ve iki kez üst üste ülkenin en iyi oyuncusu seçilmişti. Oden daha sonra çocukluk arkadaşı Mike Conley ile Ohio State’e gitti ve ülke genelinde yılın takımına seçilip takımını finale kadar taşıdı.
O noktada Oden’ın yeni Bill Russell olması bekleniyordu ve neticede draftta da ilk sıradan seçildi.
Sonra neler olduğunu hepimiz biliyoruz.
Oden, Portland Trail Blazers forması giydiği beş sezonda toplam 82 maça çıkabildi ve Miami Heat‘te benchin derinliklerinde kaybolurken ligi değiştirebilecek o tavanı artık çoktan kaybolmuştu.
Kim bilir Oden NBA’in bu yeni hızlı düzeninde hayatta kalabilir miydi ancak farklı diz sakatlıkları geçirmemiş ve sağlıklı kalabilmiş olsa belki de o devrim birkaç yıl gecikecekti. İyi dönemlerinde Oden gerçekten o kadar iyiydi.
Derrick Rose, Guard
Gelin 2011 yazına geri dönelim.
Kyrie Irving draftta başı çekiyordu, LeBron James hala şampiyonluk kazanmamıştı ve 22 yaşındaki Derrick Rose, lig tarihinin en genç MVP’si seçilmişti. Bu olayın üzerinden yalnızca sekiz yıl geçti ama sanki 80 yıl olmuş gibi… Bunun sebebi de büyük oranda Rose’un sürekli gezmiş olması.
O dönemde Chicago’nun geleceği inanılmaz parlaktı. Rose, baş antrenör Tom Thibodeau ve Luol Deng ile daha sonra yılın savunmacısı seçilen Joakim Noah’tan oluşan muhteşem savunma rotasyonunun başı çektiği takım, 61 maç kazanıp Doğu Konferansı’nda finale kaldı… Daha sonra Heat‘e beş maçta kaybettiler.
Rose’u sezonun tamamında son olarak o dönem izledik.
2012 playofflarının ilk turunda çapraz bağları koptu ve 2012-13 sezonunu tamamen kaçırdı. Daha sonra 2013 Kasım’da menisküsü yırtıldı. O sezonun da kalanını kaçırdı. Bugüne kadar Rose, o MVP sezonundan beri hiçbir sezonda 66 maçtan fazla maça çıkamadı. Kariyer ortalamaları 18,8 sayı ve 5,6 asist olsa da gençliğini tanımlayan o patlayıcılık artık yalnızca tarih kitaplarında kaldı.
Ara sıra Rose eski ateşini yakalıyor ve biz de heyecanlanıyoruz. Ancak o en iyi yıllarını geride bıraktı ve Bulls da eski günlerine, yıldızı olmadan dönmeye çalışıyor.