by Buğra Uzar / buzar@eurohoops.net
Bu yaz döneminde transfer pazarının en gözde isimlerinden Derrick Williams, Fenerbahçe Beko’yla sözleşme imzalamıştı. Hem Avrupa’da hem de NBA’de ses getiren bu transferin ardından sarı lacivertli formayla yeni sezon hazırlıklarını sürdüren yıldız oyuncu, Eurohoops’a konuştu.
İşte yıldız oyuncunun Fenerbahçe Beko’yu tercih etme sebepleri, koç Obradovic‚le çalışacak olmasına dair hisleri, sarı lacivertli taraftarlarla arasında geçenler ve çok daha fazlasını içeren keyifli röportajımız:
– NBA kariyerin beklendiği gibi gitmedi. Draftta ikinci sıradan seçilmiştin. Hayatının bu bölümünden neler öğrendin?
– Henüz bitmedi. Bence birçok insan, başkasının üzerini çizmeye dünden hazır. İnsanların senden beklediğini yapmazsan senin üzerini çizmeye dünden hazırlar. Bu da seni daha çok çalışmaya itiyor. Burada kimsenin haksız ya da haklı olduğunu kanıtlamaya çalışmıyorum. Ben bunun için basketbol oynamıyorum. Ben basketbolu kendim, ailem, arkadaşlarım ve şu an bulunduğum kulüp için oynuyorum. Ben bunun için oynuyorum. NBA dünyanın en iyi ligi. NBA’in bir parçası olmak kötü bir şey değil, harika bir şey. Bence insanlar bu noktada yanılıyor. Basında da durum böyle, özellikle ABD medyası. İnsanların üzerini çok kolay çizebiliyorlar. Hikaye yaratmayı seviyorlar. Daha ziyade kendilerini okutmak için gibi. Bundan ötürü strese giremezsin. O kadar yüksekten seçilince bazı şeyler yapmanı istiyorlar. 20 sayı, 15 ribaund ortalama yapmanı istiyorlar. Senin için ne düşündülerse onu bekliyorlar ama bu o zaman olmadı. Yine de günün sonunda 20 yaşındaydım ve herkes 20 yaşında o kadar hızlı yukarı çıkmıyor. Tavşan – kaplumbağa hikayesi gibi. Bazı insanlar çok hızlı sıçrıyor, tavşan gibi. Bazıları da kaplumbağa gibi daha yavaş ama sırf iyi başladı diye birinci bitirecek anlamına gelmiyor diğerleri için.
– Geçen yıl ABD’den ayrılıp Avrupa’ya gelme kararını nasıl aldın? Bunun için de sana teşekkür etmek isterim çünkü EuroLeague Fantasy takımımın lideri sendin.
– Muhteşem. Harika bir şey bu. Çin’e gitmemin sebepleri vardı. Serbest durumdayken bekledim ama beklediğim gibi gitmedi işler, ben de Çin’e gittim. Ben sadece basketbol oynamak istiyordum. Kariyerimin başka insanların ellerinde olmasını istemedim. NBA’de ya da başka bir yerde bazı insanların keyfini beklemek istemedim. O yüzden Çin’e gittim. Biraz fazla beklemiştim. Avrupa’dan gelen teklifler de istediğim gibi değildi, öylece Çin’e gittim. Geçen yaz serbestken harika görüşmelerim oldu. Ben sadece yüksek seviyede basketbol oynamak istiyordum. Bu da NBA olmayacaksa en iyi seçenek EuroLeague’di. Ben de böyle yaptım. Hangi takım olduğu önemli değildi. Bayern Münih oldu. Ben onları gençken futbol takımı olarak biliyordum. Geldiğimde genç bir takım olduklarını biliyordum ve yardımcı olabileceğimi, yapabileceklerimi gösterebileceğimi ve takımın kazanmasına fayda sağlayabileceğimi düşündüm. Bu yüzden Avrupa’yı tercih ettim. NBA de olabilirdi, bu yaz olduğu gibi. Birçok insan „NBA’e gidemedin“ diyor. Gidebilirdim. Bu yaz NBA’den bir sürü teklif aldım ama benim istediğim teklifler değildi. Bir de kendi kariyerimin kontrolünde daha fazla ben varım artık. Gençken olsa her şeye uyardım. Şu anda biraz daha yaşlıyım ve buranın kendim ve kariyerim için, bir sonraki adımı atmak için en iyi yer olduğunu düşündüm. Bunu yaptığımda, NBA’e döndüğümde de daha önceye göre çok daha hazır olacağım. Bu sebeple buradayım ve bundan ötürü mutluyum.
– Kendini Avrupa basketboluna nasıl adapte ettin? Kurallar farklı, fiziksel mücadele düzeyi farklı. Ancak sen geçen sene buraya geldin ve yanlış hatırlamıyorsam topa ilk dokunuşunda muhteşem bir smaç yaptın.
– Herkes için farklı tabii ama kiminin alışması için öyle hareketler gerekiyor, kiminin alışması için günler, kimi için haftalar… Bazen insanların alışması tüm yıl sürüyor. İnsanlar kendilerini gösterecek zamanı bulamayabiliyorlar bu durumda. O dönemde de… Aslında o maçta iyi değildim ben. O harika bir hareketti ama ondan sonra tam anlamıyla fiziksel mücadeleye, faul beklememeye alışabilmem iki maçı daha buldu. Birçok oyuncu NBA’den gelince oradaki düdüklere alışık oluyor. Yıldız düdükleri gibi… Ben de bakış açımı değiştirip faul beklememeye ve onlara düdüğü çaldırmaya geçtim. Agresif oynamaya, her zaman hücum modunda oynamaya başladım ve hakemlerin saygısını da bence böyle kazanıyorsunuz. Maçta nasıl oynayacağınız da buna göre belli oluyor. Eğer faul almak, çizgiye gitmek istiyorsam sağlam penetre etmem, agresif olmam ve sadece çizgiye gelmeye değil turnike veya smaç ne ile olursa bitirmeye çalışmam lazım. Ondan sonra da belki basket faul çıkar ama benim oyuna bakış açımda böyle bir değişiklik yapmam gerekiyordu.
– Peki Fenerbahçe ile imzalamaya nasıl karar verdin? Dediğin gibi NBA’den teklifler aldın ancak Avrupa’dan bazı teklifler aldığını da biliyorum. Gördüğümüz kadarıyla Olimpia Milano, Anadolu Efes gibi takımlar da teklif yaptı ama Fenerbahçe‚yi seçtin? Neden?
– Evet… Farklı seçeneklerim vardı bu yaz, NBA, Çin ve Avrupa takımları dahil. Geçen sezon Bayern Münih ile başarmak istediğim şey buydu. Takıma yardımcı olmak, yapabileceklerimi göstermek istiyordum. İkisini de yapabilirsem gideceğim yeri seçebileceğim fırsatım olacaktı. Ben de bunu yaptım. Dediğin gibi Rusya, Türkiye, İtalya’dan ve tabii Bayern gibi seçeneklerim vardı. Ancak buraya gelme sebebim gerçekten koç. Obradovic, dostum… Ne yaptığını biliyor. Zaten geçmişi de her şeyi anlatıyor. Dokuz EuroLeague şampiyonluğu… Ne zaman kazanabilirse… Bence insanlar bir takımda kazanabilir. Eğer takımınızı kurar ve kazanırsanız tamam. Ancak gidip başka takımda yine kazanıyor, buraya geliyor yine kazanıyor. Bu da her gün gösterdiği, her antrenmana taşıdığı ayrıntılarda yatıyor. Oyunculardan neler alabileceği, sahip olduğu her oyuncudan en iyisini almasıyla ilgili. Ben de bunu istiyorum. Bir sonraki sıçramayı yapabilmem için. Oyunumu geliştirmeye devam etmek, daha iyi bir basketbolcu olmak için… Bazen fiziksel olarak da değil, mental durumla ilgili oluyor. Takıma uyum sağlamak istiyorum. Fenerbahçe Avrupa’nın en iyi takımı dostum. Kadroya bakınca kadromuz da çok iyi. Tepeden tırnağa bakınca Avrupa’daki hiçbir takımın biz sağlıklıyken bizim oynayabileceğimiz oyunu oynayabileceğini düşünmüyorum. Bizimle yarışabilecek çok fazla takım olduğunu da düşünmüyorum. Tabii hala bazı sakatlıklarımız var, bazı oyuncularımız milli takımlarda ama her gün antrenmanlardaki farkı görüyorsunuz. Mentalite… Bu bazen sadece mentalite ile ilgili.
– Obradovic Avrupa basketbol tarihinin en iyi koçu ama aynı zamanda sert de bir koç. Bazı insanlar böyle sert koçları seviyor, bazıları sevmiyor. Anlayabildiğim kadarıyla sen seviyorsun. Onun tarzına ve takıma uyumun ne durumda?
– Dediğin gibi, insanlar başa çıkabileceklerini istiyorlar. Bunun da nasıl bir şekilde, nasıl bir evde büyüdüğünüzle falan ilgisi olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Bununla bir ilgisi yok. Ancak bazen yapıcı eleştiri sizi büyütüyor, bazen olmuyor. Koç eğer takımın en iyi oyuncularından biriyle her gün ilgileniyorsa takımdaki diğer herkes „Vay be“ diyor, „Ona bağırıyor. Ona bağıracağını düşünmüyordum. Ama bağırıyor, herkese bağırıyor.“ Herkese aynı şekilde davranıyor. Bu da herkesin aynı olduğu anlamına gelmiyor ancak onun bakış açısı 30 dakika oynasanız da 3 dakika oynasanız da değişmiyor. Oyuncu olarak buna sahip olmalısınız. Bence bu da benim buraya gelmek isteme sebebim. Ayrıca gelmeden önce kadroları da gördüm. Diğer takımların kadrolarına da baktım. Bazı oyuncular takımdan ayrıldı. Nicolo Melli NBA’e gitti. Ben de bunun benim için oynayabileceğim harika bir takımda oynama yolum olduğunu düşündüm. Gitmek istediğim yolda bunun bana yardımcı olabileceğini biliyordum. Taraftarlar, camia… Her gün onlarla olan iletişimi görüyorsunuz. Çılgın bir durum. Küçük bir veri vardı. Fenerbahçe, tüm dünyada en çok etkileşim alan 3-4 hesaptan biriydi. Diğer takımlar da Warriors, -LeBron yüzünden- Lakers falandı. Oyuncu olarak bunu istiyorsunuz. Taraftarların sürekli iletişim halinde olmasını. Bu harika bir şey. Size ailenin parçası olduğunuzu gösteriyorlar. Bundan daha iyisi olmaz.
– Geçen yıl burada Bayern formasıyla oynadığında sıcak bir atmosfer vardı. Taraftarlarla bu durumu çözdün. Artık dostsunuz galiba?
– Evet. (Gülüyor.) Bu basketbol, sporda böyle. Bunu beklemelisiniz. Ben bunu kötü bir şey olarak görmüyorum. Bayern’deyken buraya geldiğimde maçın gidişatını değiştirmeleri gerekiyordu. Maçın ciddi bölümünde kontrol bizdeydi ve tabii ki onlar da harika bir takım. Bir basketbolcu olarak ben bunu hatırlıyorum. Taraftarlar, takımının arkasında durdu. Bir basketbolcu olarak bunu istiyorsunuz. Bu da buraya gelmemin sebeplerinden biri. Sizin için ölecek bir camia istiyorsunuz. Siz mücadelenizi verdikçe bekleyebileceğiniz tek şey bu. Bu kazanmak kaybetmekten ziyade mücadele ederseniz insanlar sizi sever. Bence benim getirmek istediğim şey de bu. Mücadelemi, verimliliğimi, enerjimi sahaya koymak istiyorum. Ondan sonra da arkası taraftar, takım arkadaşlarınız ve koçlarınızla geliyor bence. Onları da böyle etkiliyorsunuz.
– Bu yaz hangi özelliğin üzerinde daha çok çalışıp onu geliştirmeye çalıştın?
– Bence birçok insan potaya gitmeyi, sabit üçlükleri sevdiğimi biliyor. Ama bunu aşırıya kaçarak yapmaya çalışmıyorum. Ben kariyerimin başlarında „Bu adam şuna çalışmalı, buna çalışmalı“ laflarını duyuyordum arka planda. İnsanların size söylediği şeyleri yapmak zorunda değilsiniz ama kişisel olarak ben bu yaz orta mesafe çalışmak istedim. Üçlük atmayı, potaya gitmeyi seviyorum ama orta mesafe oyunum eksik gibi. İçeriye girmeye çalıştığınızda Rudy Gobert gibi biri mesela şutunuzu çok değiştiriyor. Her defasında potaya gitmektense durup orta mesafe şutları atabilmek istiyordum. 5 ila 7 adımlık mesafedeki şutlardan söz ediyorum. Bence bu da savunmayı beklemediği anda biraz daha dışarı çıkıyor. Bunun üzerine çalışmak istiyordum. Bence bunu da yapabildiğim zaman üç farklı yerden skor üretebileceğim.