By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
“7 yıllık görevim boyunca hiç böyle bir şey yaşamadım. Umarım en kısa zamanda bu durumdan çıkarız. Kimse için kolay değil, dinlenemiyorlar. “
Fenerbahçe Beko’nun yeni sezon başlangıcı belki de en kötü kabustan bile daha kötü oldu.
Sezon başında Zeljko Obradovic ve takımının yeni sezona henüz hazır olmadığı, yeni gelenlerin oyuna adaptasyonunun problemli olduğu ve zorlu fikstürle birlikte Fenerbahçe‘yi sert bir sezon başlangıcı beklediği aşikardı. Fakat sezonun ilk bir ayı, bunun çok ötesinde, kelimelerle kolay kolay anlatılamayan bir başlangıcı bizlere gösterdi.
Sahadaki basketbola bakmadan sadece sonuçlar bile bizi bunu söylüyor.
Sarı-lacivertliler, ilk 6 maç sonunda 1-5’lik derecesiyle EuroLeague’in 17. sırasında yer alıyor. Bu performans, Zeljko Obradovic‘in 28 yıllık koçluk kariyerinin açık ara en kötü başlangıcı olmakla birlikte Fenerbahçe’nin de 2006’dan bu yana süregelen EuroLeague macerasının en kötü performansı! Üstelik son 5 yıldaki harika dönemden sonra Fenerbahçe taraftarına belki çok uzak gelebilir ama sarı-lacivertlilerin mazisinde Obradovic’ten önce birçok hazin başarısızlık öyküsü var. Bu başlangıç, o unutulmak istenen geçmişteki performansları bile “durum” olarak geçmeyi başardı.
Sadece şu geride kalan 10 gün bile tüyler ürpertici…
Sarı-lacivertliler, önce Maccabi ve Milano deplasmanlarında Obradovic’li dönemin en kötü 10 yenilgisine girebilecek maçlar oynadı. Arkasından ligde ezeli rakibi Galatasaray karşısında alınan ağır yenilgi geldi ve son olarak da Zalgiris karşısında sonu kötü biten filmlere örnek olabilecek bir sonla Fenerbahçe, elindeki maçı verdi.
Korkutucu ve dram yüklü!
Fakat üzgünüm, daha bitmedi. Durumun ne kadar karanlık olduğunun daha da altını çizebileceğim iki örneğim daha var.
Birincisi sahadaki basketbol. Fenerbahçe, bütün bu süreç boyunca benim bir Zeljko Obradovic takımından gördüğüm, en kötü basketbolu oynadı. Sadece bu da değil, sarı-lacivertliler, şu anda açık ara EuroLeague’de en kötü basketbol oynayan takım. Ve evet, Valencia da buna dahil. Çünkü İspanyolların oynadığı şeyin adı en azından basketbol. Fenerbahçe adına ise bu 10 günlük sürede üzgünüm ki Zalgiris maçı dışında bunu söylemem mümkün değil.
İkincisi ise Zeljko Obradovic’in Maccabi maçının devre arasında yayıncı kuruluşa verdiği röportajdı…
#EuroLeague Devre arası röportajında Zeljko Obradovic:
“Geri dönmek çok zor olacak. Oynadığımız bu oyunla çok zor. Maça geri dönebileceğimizi sanmıyorum. Tabii ki deneyeceğiz ama çok çok kötü oynadık.”
— Eurohoops Türkiye (@EurohoopsTR) October 30, 2019
Bu açıklamanın alt mesajlarını okumak oldukça güç…
Bunları gerçek anlamda söylüyorsa; Sırp basketbol adamının, İstanbul’a geldiği günden beri burada oturtmaya çalıştığı birçok düşünceye aykırı bir açıklama bu. Eğer birilerine ya da bir şeye tepkiyle böyle bir açıklama yaptıysa da o zaman bütün bu anlattıklarımdan daha da korkunç bir tablo ortaya çıkmış oluyor.
Bana göre; sporda başarısızlık ile başarının yarattığı en büyük ayrım huzurla alakalı. İşler yolundayken bazı şeyleri unutabilir, göz yumabilir ya da umursamayabilirsiniz. Fakat kötü giderken her şey daha da gözünüze batar. Fenerbahçe şu anda bu ikinci durumu yaşıyor.
Milano maçının üçüncü çeyreğinde Kostas Sloukas, Joffrey Lauvergne seti unuttuğu için top elindeyken her şeyi bırakıp takım arkadaşını azarlamayı tercih etti. Lauvergne’in seti unutması elbette büyük bir hata. Fakat aynı oyuncunun geçen sezon sakatlanmadan önce de seti unuttuğuna şahit olduk. O zaman hiç böyle bir tepki görmedik. Keza işin saha dışı kısmı da benzer bir kırılma içerisinde…
Kötü sonuçların getirdiği doğal etkiyi açıkça sarı-lacivertli ekibin taraftarında da görüyoruz. Zaten endişeli ve panik olan taraftarın üstüne, her gün başka bir palavra ya da dedikodu ortaya atılıyor ve kimse çıkıp bu dedikodulara dair bir yalanlama ya da bilgi vermediği için de bu kaos daha da büyüyor.
Bütün bu kaos da belki de asıl soruyu gözlerimizin önünden başka bir yere itiyor: Nasıl oldu da Fenerbahçe bu hale geldi?
Çok değil, sadece 1 ay önce taraflı ya da tarafsız herkes tarafından bu Fenerbahçe takımı, Final Four’un en önemli adaylarından biri olarak gösteriliyordu. Şimdilerde ise sosyal medyada “Fenerbahçe, playoff yapabilir mi?” anketleri dolaşıyor.
Peki, şu günlerde bolca konuşulan “Bu takımın düzeltilemeyecek problemleri var” söylemleri, 2019/20 model Fenerbahçe takımının gerçek problemini işaret eden bir soru mu? Yoksa soru başka mı olmalı? Bu iki sorunun cevabı önemli çünkü bu cevap bizi, aslında başlıkta okuduğunuz sorunun cevabına götürecek: “Karanlık, şafağa mı yakın yoksa daha yeni mi başladı?”
Fenerbahçe İçin İyi Cevap: Düzeltilemeyecek Problemler
Belki Fenerbahçe‘nin kadro mühendisliğinde düzeltilemeyecek problemler olması, ilk anda korkutucu gelebilir. Fakat bana sorarsanız, Fenerbahçe‘nin geleceği için ümit verici cevap bu.
Çünkü zannedilenin aksine kadro mühendisliğindeki eksikler, bir takımın sonunu getirmez. Elbette etkiler ve kaderini çizer ama zaten bir takımın, sezon içerisindeki yolculuğunu da bu belirler. Her basketbol takımının, düzeltemeyeceği problemleri vardır. Hayatın içinde kusursuz diye bir kavram olmadığı için kusursuz takım da olmaz. NBA’den Avrupa’ya bugüne kadar izlediğimiz, birçok harika takım için geçerli bu. O takımlar, bizlere mükemmel performanslar izlettiler ama kusursuz değillerdi.
2017’de EuroLeague şampiyonu olan Fenerbahçe için de aynısını söyleyebiliriz. O takımın hücumundaki problemler, bana sorarsanız bu takımın mühendisliğindeki problemlerden bile aşılması daha zordu.
Bir basketbol takımı için önemli olan, bu “düzeltilemeyecek problemleri” ya da “yapısal problemleri” sezon içerisinde ne kadar saklayabildiğidir. Takımlar, sezon ilerledikçe oynamaya çalıştıkları basketbol planı ve bazen de transferlerle bu problemleri saklamaya ya da silmeye çalışır. Dolayısıyla bugün EuroLeague’deki 18 takımın da düzeltilemeyecek problemleri var. Bazıları daha iyi saklıyor, bazıları ise hala saklama konusunda aşama gösterme peşinde!
En kötü basketbolu oynayan takım olarak Fenerbahçe ise şu anda aşama noktasına bile gelemedi.
Nando De Colo ile Kostas Sloukas‘ın birlikte oynarken yarı saha hücumuna getirdiği tempo sorunu, kısa rotasyonundaki savunma problemi, Nikola Kalinic ile Derrick Williams’ın çok üst üste binmesi, Fenerbahçe’nin özellikle deplasman maçlarında potaya yaklaşma sorunu ya da D-Will’in takımdaki rolünün oturmaması sezon başında da konuştuğumuz problemlerdi. Bütün bunlar bugün ortaya çıkmadı.
Sadece Zeljko Obradovic ve takımı, şu ana kadar bu problemleri saklamaya ya da ortadan kaldırmaya dair hiçbir gelişim ibaresi gösteremedi. Bunun yanına kanat rotasyonunun iki kritik oyuncusu, Gigi Datome ile Nikola Kalinic‘in sezona felaket girmesi ve tepe ikili oyunu savunmasının korkunç olması da eklenince ortaya böyle çok kötü bir basketbol çıktı.
Peki nasıl oldu da geçen sezon problemlerini saha içerisinde saklama konusunda belki de en iyi takım olan Fenerbahçe, bu sene ilk 6 haftada bu konuda çuvalladı? Evet, o kadronun kanat rotasyonu hem daha formda hem de daha uyumluydu ama mesela kısa savunması Sloukas ve Guduric kaynaklı bir şekilde yine problemliydi. Fakat Fenerbahçe en azından normal sezonda bunu belirli ölçülerde saklamayı başarmıştı.
Bunun aslında birçok cevabı var.
Bir taraftan sarı-lacivertlilerin savunma planları içerisinde en önemli iki role sahip olan Kalinic ve Vesely‘nin bu sezona aynı seviyede girememesi gibi bir problem var. Kalinic sahada kalacak halde değil ve savunmaya getirdiği avantajın çok daha fazlasını hücumda götürüyor. Vesely ise açık bir şekilde sakatlandıktan sonra hazır bir şekilde dönmedi. Zalgiris maçının ilk üç çeyreği dışında savunmada efektif olarak onu göremedik. Buna Derrick Williams’ın getirdiği savunma problemleri de eklenince savunma dağıldı.
Sarı lacivertlilere karşı rakipleri %39.6 üçlük yüzdesiyle oynarken Fenerbahçe bu konuda EuroLeague’in en kötü 2. takımı oldu. Geçen sezon ise bu alanda ligin en iyi 4. takımı onlardı.
Diğer taraftan ise Fenerbahçe, o kadar kontrolsüz ve sahada ne yaptığını bilmeyen bir halde ki belki de son 5 yılda en büyük özelliği olan, rakiplerini hücumdaki konfor alanından çıkartma alışkanlığını hiç göstermedi.
Sarı-lacivertliler son 5 yılda savunma istatistiklerinde hep yukarıda yer almasının sebepleri, düşük tempoda, daha fizikli kalarak rakibini hücum planlarından çıkartmaya çalışan savunma stratejisini mükemmel uygulamasıydı.
Savunmadaki problemlerine rağmen sertlikle, rakibini sürekli pota altından dışarı itti ve rakiplerini planladığı oyun kurgusundan çıkartmayı başardı. Oyun temposundan şut kullanım tercihlerine kadar etki gösteren bu dikte etme performansı Fenerbahçe’yi de başarılı kıldı.
Öyle ki geçen sezon sarı-lacivertlilere karşı sadece 2 takım, ortalama oyun hızından daha yüksek tempoda oynamayı başarmıştı. Bu sezon ise henüz Fenerbahçe’nin rakibini herhangi bir konfor alanından çıkartabildiğini hiç görmedik.
Mesela geçen sezon o meşhur 5 büyük deplasmanda alınan galibiyet serisinde Obradovic‘in takımı, rakiplerine en az ikilik atış kullandıran 2. takım olurken üç sayılık atışlarda da onları %29.7 gibi bir yüzdede tutmuştu. Fakat Milano da Maccabi de Galatasaray da hücumda ilk planı neyse onu oynadı ve Fenerbahçe buna karşı hiçbir direnç gösterme çabasında bulunmadı.
İşin hücum tarafını izlemesi ise daha korkunç.
Geçen sezon Fenerbahçe’nin üç büyük hücum planı; Sloukas-Vesely ikili oyunları, Kalinic’in sırtı dönük oyunları ve Melli ile Vesely’in ikili oyun sonrasında topu yönlendirdikleri hücumlardı. Bu sezon ise şu ana kadar bu üç plan da çalışmıyor.
Tabii bu durumun da birçok sebebi var. Temel olarak yarı saha hücumundaki temposuzluk ve geçen sezon mükemmel olan alan paylaşımının bu sezon hiç istenilen seviyede olmaması hücumdaki verimsizliğin kaynağı olarak gözüküyor.
Sloukas ile De Colo arasındaki dengeler beklendiği gibi çok çabuk oturmayacak. Bu tarz bir problemi Fenerbahçe, Bogdanovic döneminde de yaşamıştı. Fakat o zaman Sloukas’ın takımla bağı bu kadar yüksek değildi. Bogdan sonrasında bu takım giderek Sloukas’ın oyuncu profiline göre ilerlediği için şu anda saha içinde eskiden gelen bütün alışkanlıklar bozulmuş durumda. Sarı-lacivertlilerde Datome, Kalinic ikilisi sezona daha iyi girebilse bu durum bu kadar kötü gözükmezdi fakat özellikle Datome’nin formsuzluğu Fenerbahçe’nin o meşhur alan paylaşımına da büyük bir darbe vuruyor.
Keza De Colo’nun bu takımda nasıl bir rolde olacağı da bu durum sebebiyle biraz belirsiz kalıyor. Obradovic’in muhtemelen şu anda formda olan tek oyuncusu olduğu için, hücumda bazı problemleri Fransız yıldızının üstüne yıkmaya çalıştı ama bu özellikle deplasman maçlarında Fenerbahçe için aynı verimi vermedi.
Diğer problem ise yine yazdan beri geliyor.
Fenerbahçe’nin ana hücum planlarından birisi, özellikle kanatların fiziksel üstünlüğünü kullanarak ters eşleşmeden sayılar bulmak. Bunda da Kalinic’in önemi çok büyük. Sırp forvet, geçen sezon ligdeki forvetler arasında sırtı dönük hücumlarından en verimli şekilde sayı çıkartan isimlerden biriydi. Bu sezon ise sırtı dönük hücumlardan bulabildiği sadece bir sayı var.
Bu onun sezona çok formsuz girmesiyle alakalı olduğu kadar, D-Will ile hücumda birbirinin alanlarına girmeleriyle de alakalı. Bu da ikisi birden sahadayken hücumda işlerin çok daha problemli hale gelmesine sebep oluyor.
Bütün bunların hepsi iç karartıcı ve sert problemler. Üstelik daha burada küçük detay olarak sayabileceğimiz birçok problem daha var. Fakat gerçekte Fenerbahçe özelinde beni endişelendiren şeyler bunlar değil.
Bir noktadan sonra bazı oyuncuların formunun artmasıyla ve daha fazla maç oynamanın getirdiği bazı alışkanlıklarla Fenerbahçe, bu problemlerin bazılarını saklamanın yolunu bulacak ya da o sorunları ortadan kaldıracak. Bu olacak çünkü her basketbol takımının sezon içerisindeki doğal ilerleyişi budur.
Kritik olan Fenerbahçe’nin bunu ne seviyede yapmayı başaracağı… Sarı-lacivertlileri gelecekte bekleyen olasılıklar arasında şampiyonluk, Final Four, playoff ya da büyük hüsran seçeneklerinden hangisinin gerçek olacağını bu seviye belirleyecek.
Elbette, sezon başlarken herkes, bu gelişim seviyesinin daha hızlı ve yüksek olacağını ümit ediyordu. Böyle bir sezon başlangıcından sonra, problemlere dair hiçbir reaksiyon gösteremedikten sonra aynı ümitleri taşımak kolay değil.
Yine de EuroLeague’in son 3 şampiyonunun sezon içi yolculuklarını da unutmamak gerek… Fenerbahçe Beko, Real Madrid ve CSKA Moskova, şampiyonluğa giden yolda böyle krizlerle karşı karşıya kaldılar.
Fakat Fenerbahçe’yi şu anda bekleyen daha büyük bir problem var ve sarı-lacivertilerin bu probleme karşı vereceği cevap, öyle zamana ya da gelişme bağlanabilecek gibi değil!
Fenerbahçe İçin Kötü Cevap: Özgüven ve Mental Hasarlar
“Sarı-lacivertlilerin olası kötü sonuçlara karşı mental olarak hazır olması gerekiyor. Evet, sezon ilk 10 haftada bitmeyecek. Muhtemelen giderek daha iyi bir Fenerbahçe izleyeceğiz ama mental olarak buna hazır olamazlarsa takımın üzerinde hem psikolojik hem de özgüven olarak bir etki bırakabilir.”
Sezon öncesinde Fenerbahçe için yazdığım analizi, yukarıda okuduğunuz cümlelerle bitirmiştim ve maalesef korkulan başa geldi.
Sporda en büyük problemler, oyuncuların bireysel ya da bir takım olarak özgüvensizlik yaşaması ve şüpheye düşmesiyle birlikte başlar. Anlık olarak karar vermeniz gereken bu sporda, bütün bu şüphe sizi olduğunuzdan daha da kötü bir oyuncu ve takım haline getirir.
Evet, Fenerbahçe şu ana kadar saha içinde hiç iyi sınav vermedi ama mental olarak verdikleri sınav bundan daha da kötüydü. Bu da aslında sahada gördüğümüz basketbolun en büyük sebebi. Şampiyonluk senesinden beri rakiplerine hem fiziksel hem de mental olarak oyunu dikte etmeyi öncelik haline getiren bu takım, şu ana kadar saha içerisinde en ufak mental krizde büyük bir dağılma yaşadı.
Bunu saha içerisinde de açıkça görüyoruz.
Son 5 yılda işler ne kadar kötü giderse gitsin, Fenerbahçe’den hep bir reaksiyon gördük. Fakat bu sezon ise tam bir hayal kırıklığı! Milano maçı, Galatasaray maçı, Maccabi maçı… Hepsinden sonra bu reaksiyon beklendi ama Fenerbahçe hiçbirinde bunu başaramadı. Bu çok endişe verici…
Keza Zalgiris maçının sonu…
Fenerbahçe, o gün sezonun en iyi basketbolunu oynadı. Hem mental olarak hem de saha içi olarak… Çünkü Sloukas‘ın saha içerisindeki duruşu, diğer maçlardan çok daha farklıydı. Fakat paniğin yaşandığı ilk anda, Fenerbahçe takım olarak büyük bir kaosa yöneldi.
Geçen sezon Real Madrid karşısında daha kötü oynamasına rağmen, sadece mental olarak daha güçlü kalabildiği için kazanan bu takım, bu sefer ise sadece şüphe ve özgüvensizlikle elindeki maçı verdi. Bu çok üzücü çünkü sezonun değişim maçı olabilirdi. Şimdi ise bu güvensizlik ve mental problemler Fenerbahçe için daha da korkutucu hale geldi.
Yazın büyük ölçüde rotasyonu koruyan bir takımın, bir anda daha önceki alışkanlıklarından çıkıp böyle mental olarak ezilmesi çok doğal değil. Fakat bunun düşünüldüğü gibi doymuşluk hissinden geldiğini de ben düşünmüyorum.
Yakın dönemde benzer bir problem yaşayan Olympiakos’a bakalım. Onlar bunu yaşadı çünkü hem çekirdekleri daha yaşlıydı hem de o takım limitlerini doldurdu. Geçen sezonu kapatma şeklini düşündükten sonra mental olarak Fenerbahçe’nin çekirdeğinin doymuş olması bana mantıklı gelmiyor. Son 5 yılda gösterdikleri hiçbir alışkanlık bununla uyuşmuyor ve insanların karakterleri bir günde değişmez.
Evet, çekirdeğin saha içerisinde getirdiği problemler var ama bence doymuşluk Fenerbahçe’nin şu anda yaşadığı şey değil. Sadece takım olarak mental bir çaresizlik içerisindeler…
” Hayat devam ediyor. Bize güvenen ve destek verenlere ve kendimize güvenmemiz gerekiyor. Tek yol bu.”
Zeljko Obradovic‘in Zalgiris maçı sonrası en önemli cümleleri buydu. Belki çok sert bir toplantı değildi ama sorunu aslında bir tokat gibi herkesin yüzüne vurdu. Bu sevindirici ama bir yandan da güven, ağızdan çıktığı gibi kolay kazanabilen bir şey değil. Bu sebeple de bence Obradovic‘in asıl çözmesi gereken durum da bu.
Basketbol tarihi boyunca, birçok iyi takım yaşadığı bu mental problemler yüzünden sezon içerisinde dağılıp gitti. Fenerbahçe, saha içerisindeki problemlerini belli bir aşamaya kadar çözer ama bu mental probleme karşı bir reaksiyon gösteremezse tüm sezon karanlığa doğru gider.
Çünkü bir takım, bir kere kaybetmeyi, pes etmeyi alışkanlık haline getirdiği zaman onu ne transfer düzeltebilir ne de saha içindeki yetenekler…
Peki Ya Çözüm?
Sadece problemlerden bahsetmek olmaz, çözümün nasıl gelebileceğine dair de biraz kafa patlatmak lazım.
Biz ise bunu 3 adımla yapacağız!
1- Rotasyonu Biraz Daraltmak!
Kolay değil, hele de 2 günde bir maç oynadığınız bu dönemde…
Fakat bence şu anda Fenerbahçe bir takım olarak, saha içerisinde bu kadar problemle aynı anda mücadele edemiyor. Bu aslında hepimizin kişisel hayatında da başına gelen bir durum. Yavaş yavaş çözebileceğimiz problemler, bir anda üstümüze geldiğinde çoğu zaman her şey daha kötü olur.
Fenerbahçe‘de ise şu anda hazır kimse olmadığı için rotasyona giren her oyuncu, başka bir problemi daha beraberinde getiriyor ve ortaya bir problemler yığını çıkıyor.
Bana sorarsanız, Barcelona’nın sezona 5-1 ile girmesinin en büyük sebebi, zorunluluktan da olsa rotasyonun belirli bir ölçüde daralmak zorunda kalması…
Obradovic‘in iyi ki böyle bir zorunluluğu yok, bu takım sakatlıklardan çok çekti. Fakat ihtiyaç olan şey, birazcık rotasyonun daralması. Ana planın dışında kalan Westermann, Lauvergne gibi isimlerin yanında şu anda verimli olmayan bazı isimlerin de en azından bir diğer çift maç haftasına kadar daha az süre alması gerekiyor..
Vesely‘in sezona sakat başlaması, bunu elbette biraz zorlaştırıyor. Keza diğer oyuncuların üzerine fazla yük bindirmenin getirdiği kötü sonuçlara da daha önce şahit olduk. Fakat Fenerbahçe’nin ihtiyacı olan daha da düşük tempoda, daha az rotasyonla daha az sorunla karşılaşmak. Datome ya da Kalinic biraz formda olsa ben Obradovic‘in bunu çift maç haftasında bile yapacağını düşünüyordum ama şanssızlık o ki ikisi de kötü durumdaydı. Fakat artık biraz sert bir karar almanın zamanı geldi.
Tabii fazla problemle uğraşmanın tek çözümü rotasyonu kısaltmak da değil…
Fenerbahçe’nin daha basite indirgenmiş bir şekilde oynamaya ihtiyacı var. Şu anda Fenerbahçe kadrosundaki birçok isim, karşısına gelen seçenekler karşısında ne yapacağını düşünmekten oynayamıyor. Bu yüzden sezonun bu kısmında Obradovic’in daha basit, daha kas hafızasına yönelik bir oyun planı kurgulaması lazım. Bu oyuncuların özgüvenine de iyi gelecektir çünkü bu şekilde sahada iyi yaptıkları şeyleri hatırlayabilirler.
Normal şartlar altında bir basketbol takımının ihtiyacı olan şey çeşitliliktir. Dolayısıyla Obradovic’in bu çeşitlilikten vazgeçip daha basite gitmesi size yanlış gelebilir fakat Fenerbahçe’nin şu anda ihtiyacı olan şey bu değil. Sarı-lacivertlilerin huzurlu bir basketbol maçına ihtiyacı var. Sezonun bu kısmı atlatılabilirse zaman içerisinde bu çeşitlilik tekrar sağlanabilir.
2- Forvet Rotasyonunun Veremediği Katkı!
Fenerbahçe’nin saha içerisinde şu anda çok fazla problemi var fakat her şeyin basketbol olarak daha da kötü gözükmesinin sebebi de kanatlardan alınan düşük katkı…
Kanat rotasyonundan beklenen hiçbir katkı şu anda gelmiyor. Datome belli ki fiziksel olarak hiç hazır değil. Onun şutunu bir türlü bulamaması da Fenerbahçe’nin hücumundaki bütün alan paylaşımını etkiliyor. Her şeyi bu kadar basite indirgemek ne kadar doğru bilmiyorum ama İtalyan yıldızın şutu biraz ritminde olsaydı sarı-lacivertli ekip, Maccabi maçını kazanabilirdi.
Keza Kalinic‘in hali çok daha ürkütücü…
Hrm savunmada hem de hücumda ondan beklenen hiçbir şeyi veremiyor. O kadar kötü bir halde ki Obradovic onu sahada da tutamıyor. Bu da kısa savunmasını daha da kötü hale getiriyor. Kalinic gibi oyuncular Avrupa basketbolunda başarılı olacak takımlar için olmazsa olmaz. Fakat böyle bir form grafiğinde oldukları zaman da hiç çekilmez oluyorlar. Ki Zalgiris maçında verdiği reaksiyonu hatırlarsak bence şu anda o bile kendisini çekemiyor.
Kişisel olarak Kalinic’in çok değerli olduğunu düşünüyorum ama geçmişini bilmesek ve şu anki 1 ayla değerlendirsek “EuroLeague’de ne işi var bu adamın?” deriz.
Derrick Williams’ın da getirdiği problemler var.
Melli‘yle oynamaya alışmış bir takımdan sonra onun ayrılığının hücumda ve savunmada bozduğu bütün düzen diğer oyuncuları da etkiliyor. Sadece Kalinic’in hücumunun baltalanması değil, savunmadaki hali de var olan açığı daha korkunç hale getiriyor. Bu durumu sezon öncesinde zaten bekliyorduk ama açıkçası ben Obradovic’in onu kullanış şeklini henüz anlayamadım.
D-Will bu takıma yetenek ihtiyacı sebebiyle getirildi ve riskli bir hamleydi. Obradovic’in kariyerinde çalıştığı hiçbir 4 numaraya benzemiyor. Fakat Real Madrid maçı sonrasında kullanılış şekli bana hiç mantıklı gelmiyor. Amerikalı yıldız, bu şekilde bu rolde oynayamaz. Kariyeri boyunca onu değerli kılan özelliklerin arasında şu an kullanılış şekli hiç olmadı. O zaman Obradovic’in bence bir karar vermesi gerekiyor. Ya D-Will’i oynamaya alışkın olduğu şekilde oynatacak ve birebirde ona daha fazla alan açacak ya da şu an için rotasyonun biraz dışarısında bırakıp eski düzenle ilerleyecek.
Çünkü Fenerbahçe’nin kanat rotasyonundan katkı almanın yolunu bulmadan hücumunu bir yola koyması çok zor.
Sarı-lacivertliler, benzer bir problemi şampiyon olduğu sene Bogdanovic’in yokluğunda da yaşamıştı. O sezon Datome’nin sakatlığı sebebiyle kötü bir yıl geçirmesi, Kalinic’in Panathinaikos serisine kadar istikrarsız oyunu, Vesely‘nin mecburiyetten dört numara olarak oynaması ve Antic’in artık yaşlanmış olması Fenerbahçe’ye büyük bir problem yaratmıştı.
Fakat o zaman rotasyon daha genişti ve maç maç ilerlemenin yolu belli bir ölçüde bulunmuştu.
Şu an için bir transfer Fenerbahçe’nin problemlerine hemen çözüm olmaz. Hatta yukarıda bahsettiğim, fazla problemle mücadele eden takıma adapte edilmesi gereken yeni bir oyuncu getirir. Fakat uzun vadede sarı-lacivertlilerin buna ihtiyacı var. Kanat rotasyonunda da atletik, şutuna güvenebileceği bir ekleme gerekiyor.
Altını çizmek istiyorum, bu şu anın gündemi değil bence. Fakat sezon içerisinde Fenerbahçe’de buna ihtiyaç var, hatta bir çember savunucusundan daha çok… Dolayısıyla Fenerbahçe’nin bu konuda gözü hep biraz açık olmalı. Tabii, bunun için ne kadar bütçe var? Orası biraz muamma…
3- Lider Kim?
Fenerbahçe adına en önemli soru da bu…
Sezonun ilk bir ayı geride kaldı ve sadece EuroLeague’de 6 maç izledik. Peki sarı-lacivertlilerde saha içi liderin kim olduğunu görebildik mi? Maalesef, hayır!
De Colo, mükemmel maçlar oynadı ama o takımı yukarı çeken, herkesin performansını bir kademe artıran oyuncu profili de çizmedi. Bunu takımda biraz Maccabi maçının 2. yarısında Dixon’dan, biraz da Zalgiris maçının 2. ve 3. çeyreklerinde Sloukas‘tan gördük. Fakat koca 6 maçtan bahsediyoruz.
Bazen her şey kötü giderken, bir oyuncu çıkar ve takımı vagon gibi arkasından çeker. Fenerbahçe’de ise şu anda kimse vagonu çekmiyor. Bu bir hayal kırıklığı çünkü bu 5 yıllık çekirdeğin en önemli artısı, liderlik karakterlerinin güçlü olmasıydı. Fakat Fenerbahçe adına işler yoluna girecekse o liderin ortaya çıkması gerekiyor.
Çünkü Fenerbahçe’yi mental problemlerden de özgüvensizlikten de ancak bu çıkartabilir.
Sezonun bir noktası gelecek ve Fenerbahçe bu konuda bir kırılma maçı oynayacak. Bu olacak, göreceksiniz. O gün Fenerbahçe o sınavı veremezse sezon daha da karanlık hale gelecek, verebilirse o zaman şafağın yakın olduğunu anlayabileceğiz.
Sarı-lacivertlilerin, sınavı verebilmesi için de o lidere ihtiyacı var. Bunu ben söylemiyorum, Fenerbahçe’nin yakın geçmişi söylüyor.
2013/14 sezonu Milano maçı…
Obradovic’in hakem Juan Carlos Arteaga’yla geçmişin getirdiği problemlerle yüzleştiği maç! Fenerbahçe kadrosu ne kadar problemli olursa olsun, o gün o maçı kazanabilseydi, muhtemelen playoff gelecekti. Fakat takımın iki lideri, Bojan Bogdanovic ve Emir Preldzic istatistiklerden bağımsız bir şekilde o liderliği yerine getiremedi. Zaten Top-16’da Fenerbahçe’nin hayal kırıklığına uğramasının en büyük sebebi de buydu.
O gün karanlık, Fenerbahçe’nin sezonunu yuttu.
Yıl bu sefer, 2016/17! Maçlardan ise Olympiakos maçı…
Sezon boyunca sakatlıklardan başını kaldıramayan Fenerbahçe, özellikle hücumdaki problemleri sebebiyle beklentilerin altında bir basketbol oynadı. Ülker Arena’daki Olympiakos maçı ise sezonun kader anıydı.
Kötü bir basketbol ile son çeyreğe geride giren sarı-lacivertliler, taraftarının büyük desteğiyle ayağa kalktı ve harika bir son çeyrekle sahadan zaferle ayrıldı. Çünkü takımın iki lideri; Ekpe Udoh ve Bogdan Bogdanovic, o gün o son çeyrekte takımını mental olarak ayağa kaldırdı.
Belki normal sezonun devamı, o kadar parlak değildi ama Fenerbahçe, o gün mental olarak gösterdiği direnç sayesinde 2 ay sonra OAKA’da o maçları oynadı.
Yani, o gün Fenerbahçe şafağın yakın olduğunu anladı.
Bu sezonda da an gelecek ve bu maçlardan birini oynayacak sarı-lacivertliler. Eğer o gün birileri liderlik gösterirse Fenerbahçe, şafağı görecek ve yeniden EuroLeague şampiyonluğunun en güçlü adaylarından biri olacak. Fakat yenemezse, aynı 2013’te olduğu gibi yine karanlık, sarı-lacivertlilerin sezonunu yutacak!
Basketbol gündemindeki en son gelişmeleri kaçırmamak için tıklayın!