by Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Her çocuk, her insan kendini hayatın başrolünde olarak hayal eder…
Basketbolda mesela… Bu turuncu topu çocukken eline alan herkes ilk olarak 5’ten geriye sayarak o son saniye şutunu sokma hayalini dener. Belki de filmlerin etkisiyle bir dramatik hikayenin o büyük yıldızı olmak ister!
Bundan doğal bir şey yok hayatımızda. Sonuçta kim istemez ki kahraman olmayı? Fakat takvim yaprakları bir bir düştükçe insanın hayatından, gerçeklerle karşı karşıya geliriz. Bazen o dramatik şut hayatınızın hiçbir parçası olmaz, bazen de başkaları atarken sizin izlemeniz gerekir.
Sonuç olarak ise o dramatik şutu hayat size vermediyse ya buna bir şekilde adapte olur, hayatınıza devam edersiniz yahut da o hayalin içinde kaybolmayı tercih edersiniz. 25 yaşımın sonlarına geldiğim bugünlerde ben mesela sanırım hala o hayal ile yaşıyorum.
Sanırım hayallere bağımlı olmak daha kolay olduğu için de dünyanın her yerinde insanlar genellikle ikincisini hayatında seçiyor. Hele de Türkiye’de… Bu zamana kadar birçok büyük yeteneğin ya da kendini büyük bir yetenek olarak gören birçok oyuncunun hayatına o kahramanlığı koyamamanın boşluğunu yaşadığı için kaybolduğunu gördük.
Bazen de -nadir de olsa- ilk yolda gitmeyi başaran oyunculara şahit oluyoruz. Son dönemde Sertaç Şanlı‘da olduğu gibi…
Sertaç, Türkiye basketbolunda sahneye çıktığı günden bu yana hiçbir zaman büyük bir yetenek olarak adlandırılmadı. Evet, Türk basketbol koçlarının bayıldığı o fizik onda hep vardı. Güçlü kalçalar, geniş omuzlar, 2.16’lık bir boy ve kabul edilebilir kulaç uzunluğu gibi! Zaten kariyerinin Beşiktaş‘taki bölümüne kadar Türkiye Ligi’nde Sertaç’ın bu kadar şans bulmasını hep o fiziği sağladı. Fakat milli oyuncu, Beşiktaş‘a kadar o fiziğini hiçbir sonuca bağlayamadı.
Galatasaray, Antep, Uşak, Trabzonspor ve hatta ilk gittiğinde Beşiktaş… Hepsinde belki bir katkı verir ümidiyle kadroya dahil oldu. Yabancı sınırı sebebiyle yıllardır ligde gördüğümüz birçok örnekte olduğu gibi… Fakat Sertaç, kendini bu hikayeyle sınırlı görmedi ve o günlerden sadece üç yıl gibi kısa bir süre içerisinde EuroLeague’de çift haneli sayı ortalaması tutturan bir oyuncuya doğru ilerledi.
Hikayenin böyle gelişmesinin elbette birçok sebebi var. Muhtemelen Sertaç, o sadece yabancı sınırı sebebiyle kadroda yer alan oyunculardan daha çok bireysel antrenman yaptı. Özellikle savunmadaki atletizm problemini zamanlama ve savunma bilgisiyle çözmeyi başardı, hücumda daha iyi bir bitirici oldu. Daha birçok sebep bulabiliriz ama sanırım onun bu noktaya gelmesindeki en önemli sebebi size sadece bir anıyla anlatabilirim.
Tarih: 16.06.2017
Yer: Akatlar Arena
Beşiktaş Sompo Japan ile Fenerbahçe, final serisinin dördüncü maçında karşı karşıya… Beşiktaş taraftarı ceza aldığı için maç seyircisiz oynanıyor. Bu sebeple de salondaki herkesin söylediklerini rahatça duyabiliyoruz. Üçüncü çeyreğin ortasında Stimac, üçüncü faulünü aldığı için Sertaç oyuna girdi. Sadece 15 gün önce Sertaç, Efes karşısında harika bir seri oynayarak hem kariyerinin ilk büyük patlamasını yapmış hem de Beşiktaş’ın şampiyonluk senesinden beri ilk kez finale çıkmasına yardımcı olmuştu.
Fakat biliyorsunuz, rüzgarın yönü çok çabuk değişebiliyor.
Sertaç oyuna girdikten hemen sonra çok akıllı bir oyuncu olan Bogdan Bogdanovic, ikili oyun sonrasında hemen Sertaç’in yavaş ayaklarına saldırdı. Sertaç ise yapmaması gereken bir şey yaptı. İkili oyun sonrasında kısanın karşısında üst üste 2 kere yanlış ayakta kaldı. Sonuç mu? Önce Bogdanovic’ten gelen bir basketfaul, sonrasında da yine tepede boş yere yapılmış bir faul daha…
Muhtemelen o anları izleyen herkes o an, Sertaç’in 15 gün önceki performansını anlık bir form yükselişine bağlayarak onun üst seviyede yeri olmadığını düşündü. O anlarda ise kenardan Ufuk Sarıca, Sertaç’a “Hadi oğlum, antrenmanda çalıştığın gibi” diye bağırdı. Birkaç pozisyon geçti. Bogdanovic yine topu sağ forvette aldı ve ikili oyun için hazırlandı. Sertaç ise bu sefer agresif bir şekilde yukarıya çıkarak Sırp yıldızın hem pas açısını hem de penetre açısını kapattı. Dönüşte ise ikili oyun sonrasında pota altından basketi bularak Fenerbahçe‘ye mola aldırdı.
Mola için benche doğru yürürken Sertaç’in yüzünde güzel bir gülümse vardı. Belki o an sayı için mutlu olduğundan, belki rahatladığından gülüyordu. Tam olarak o an sebebini bilmiyordum. Fakat şimdilerde düşününce sanki o tebessümün “Evet, devam ediyoruz” anlamı vardı.
Basketbol acımasız bir spor. Normal bir an için bir kısa karşısında 3 pozisyonda sadece 1 kere kalabilmek kabul edilebilir bir şey değil. Hatta eleştirilecek bir şey fakat 28 yaşındaki basketbolcu, o anda aslında kendine bir yol çizdi. Çünkü Sertaç, o andan sonra hep devam etti.
Önce milli takımla birlikte Avrupa Şampiyonası’na gitti. Sonra döndü, Beşiktaş ile mükemmel bir normal sezon oynayarak Efes‘e transfer oldu. Merter’de işi daha zordu çünkü hem başka bir seviyeye çıkan bir takıma gelmişti, hem de önünde iki tane bol bol EuroLeague tecrübesi olan uzun vardı. Zaten çok daha kötü bir sezon geçirdi.
EuroLeague’de kadronun 12. oyuncusu olarak sadece 9 maça çıkabildi. Ligde bile çoğu zaman süreleri darbe yedi. Hatta koç Ergin Ataman, bizzat onu eleştirmese de yerli oyuncularının performansından ne kadar memnun olmadığını birçok kez basın önünde söyledi. Fakat o kötü sezonda bile Sertaç çıktı ve final serisinin 7. maçında 10 sayıyla oynayarak karşılaşmanın x-faktörü olmayı başardı.
Ve bu sezon o x-faktör olmayı daha da büyüterek harika bir rol oyuncusuna dönüştü. En azından ilk iki ayda…