2010-2019 NBA: En Önemli 10 Olay

31/Ara/19 09:56 Aralık 31, 2019

Utkan Sahin

31/Ara/19 09:56

Eurohoops.net

Dünya tarihinde bir 10 yılı daha geride bırakıyoruz. Peki son 10 yılda NBA’de neler oldu? İşte karşınızda en önemli 10 olay…

by Utkan Şahin / info@eurohoops.net

Dünya tarihi için küçük ama biz yaşayanlar için büyük bir 10 yılı daha geride bırakmamıza artık sadece saatler kaldı.

Her zamanki gibi bu 10 yılda da takvim yaprakları birer birer attıkça dünya her anlamda değişmeye devam etti. Teknoloji değişti, hayatımıza sosyal medya diye bir kavram girdi, her şey ama her şey değişti. Basketbol bile 10 yılda çok farklı bir hale geldi.

Koca bir 10 yılı geride bırakıyoruz ve bu koca 10 yıla biraz saygı duruşunda bulunmamız gerekiyor. Bu sebeple de Eurohoops Fırın olarak, geride kalan sayılı günlerde farklı farklı konularda son 1o yılın unutulmazlarına bakacağız.

Bu yola BSL’nin karma kadrosunu oluşturarak çıkmıştık. Arkasından ise 10 yılda emekli olan 10 büyük EuroLeague efsanesini,  Türk basketbolundaki en önemli 10 olayını karşınıza çıkarmıştık.

Hemen arkasından ise 2010’lu yılların en iyi koçu,  2010’lu yıllarda EuroLeague’in en iyi oyuncusu kim, 2010’lu yıllarda NBA’deki en iyi Avrupalı oyuncu kim sorularına bakmıştık. En son olarak da EuroLeague’de 2010’lu yılların istatistik liderlerini, NBA’de son 10 yapılan en iyi 15 smacı ve NBA süper yıldızlarının fiziksel olarak yaşadıklarını değişimleri görmüştük.

Şimdi ise konumuz NBA’de son 10 yılda yaşanılanlar!

Dünyanın en iyi basketbol ligi olarak NBA, yıllardır sürdürdüğü gelişimi bu 10 yılda da devam ettirdi. Özellikle sosyal medyanın aktif bir şekilde hayatımıza girmesi, saat farkına rağmen NBA’in değerinin daha da ortaya çıkmasını sağladı ve lig hem ilgi hem de ekonomik olarak inanılmaz boyutlara çıktı.

Eurohoops Fırın ise yeni yazısında bu son 10 yılda yaşanan en önemli 10 olaya bakacak ve yeni yıl öncesi sizlere hoş bir veda şansı verecek. Hazırsanız, karşınızda son 10 yılda NBA’de yaşanan en önemli 10 olay:

1. LeBron James’in Ligin Kaderini Değiştiren Kararları

Seversiniz ya da sevmezsiniz onu bilemem ama bir gerçek var: LeBron James 2010’lu yıllarda bu ligin simge ismi oldu.

Yaptıkları ya da yapamadıklarıyla her zaman bu ligin gündemini o belirledi. Kendi kişisel kariyerini de bu yıllarda yazdı. Elbette, 2010 öncesinde de bu ligin yüzlerinden biriydi ama şampiyonlukları ve unutulmaz zaferlerini bu yıllarda kazandı.

James’in saha içerisinde yaptıkları kadar gideceği takımlar konusunda aldığı kararlar da ligin kaderini belirledi.

En basitinden 2010 yazında televizyon programına çıkıp “The Decision” adıyla gideceği takımı açıklaması kesinlikle lig tarihinin en çok tartışılan konularından biri oldu. Bir yandan bu şekilde kararını açıklaması eleştirildi -ki onu sevenler bile muhtemelen bu hareketi doğru bulmamıştır- diğer yandan da onun gibi bir süper yıldızların güçlerini diğer süper yıldızlarla birleştirmesi olay oldu.

O günlerde kıyaslandığı hiçbir efsane böyle bir şey yapmamıştı. Bu hareketin doğruluğunu ya da yanlışlığını da tartışabiliriz ama her şeyden çok James’in Wade ve Bosh ile birlikte aldığı bu kararın ligin kaderini değiştirdiğini kabul etmemiz gerekiyor.

Evet, onlardan önce Boston Celtics bir BIG-3 kurmuştu ama oyunlarının en olgun döneminde 3 tane süper yıldızın yollarını birleştirmesi diğerlerine de örnek oldu. NBA tarihinde konuşulan ikililer bir anda üçlülere dönmeye başladı.

Sonra oradaki hikayesinin bittiğini hissedince daha da büyük bir karar aldı ve hain ilan edildiği yere, evine geri döndü!

Cleveland şehrinin yıllarca her spor dalında yaşadığı başarısızlığa inat eyalete ve şehre unutulmaz bir şampiyonluk verdi. Hatırlayın LeBron, evine geri döndükten sonra diğer bazı süper yıldızlar da benzer kararları aldı.

LeBron James 2018 yazında ise son büyük kararını aldı. Bütün yıl ne yapacağı konuşulduktan sonra yeni büyük efsanesini bekleyen Los Angeles Lakers‘a gitti.

Ve belki ilk yılında yapamasa da Lakers‘taki ikinci yılında takımını uzun yıllardır hasret olduğu o zirveye yaklaştırdı.

2010’un en büyük oyuncusu olarak James, aldığı üç kararla da eleştirildi ya da takdir edildi ama her şeyden öte ligin kaderini ve dizaynını onun kararları belirledi.

2. Lokavt’ın Yaşattığı Sürpriz

NBA tarihi boyunca basketbolseverler 4 kere lokavt ile karşılaştı. 2011’deki lokavt ise hem en uzunuydu hem de ligin kaderini belirleyen değişimin başlangıcı oldu.

Oyuncular Birliği ile NBA’deki takım sahiplerinin yeni toplu iş sözleşmesinde anlaşamaması yüzünden başlayan bu lokavt, tam 8 ay sürdü. Zarar ettiklerini iddia eden takım sahipleri, iş sözleşmesindeki gelirlerin %50 – %50 paylaşmasını istedi. Oyuncular ise bunu kabul etmedi.

Uzun süren görüşmelerden defalarca hiçbir şey çıkmayınca lig başlayamadı. Hatta kanun gereği oyuncular kulüplerin salonlarına bile çalışmak için gelemedi.

NBA severler için bu bir kabus olsa da iş dünyanın diğer yerlerine yaradı. Bazı NBA yıldızları başta Avrupa olmak üzere dünyanın çeşitli liglerine giderek lokavt sürecinde orada basketbol oynadı.

Türkiye’de de bu sürede Deron Williams, Thabo Sefolasha, Mehmet Okur, Semih Erden, Ersan İlyasova ve Zaza Pachulia gibi NBA oyuncularını izledik. İddialara göre Kevin Garnett, Kobe Bryant gibi isimlere de teklifler yapıldı. Bir anlamda NBA yıldızlarının Avrupa’da izlemek yıllarca süren geyiklerin karşılığıydı.

Bu sürede görüşmeler devam etti ve en sonunda iki taraf 26 Kasım gecesi anlaşarak bu lokavta son verdi. Ligde 25 Aralık’ta başladı ve 66 maçlık bir normal sezon oynandı.

Bu işin bir tarafıydı. Diğer tarafı ise yeni iş sözleşmesinin karşılığı olarak karşımıza çıktı.

NBA takımları ne kadar zarar ettiklerini iddia ederlerse etsinler yeni dünyada oyuncuların daha önemli olduğu bu anlaşmayla ortaya çıktı ve ligin kaderi oyuncu bazlı bir şekilde değişmeye başladı. Dahası maaş bütçesinde yapılan değişiklikler özellikle süper yıldızlar için önemli avantajlar getirdi.

3. Ray Allen’ın Şutu

Bir şampiyonluk için hata yapma krediniz ne kadar? San Antonio Spurs, maalesef 2013 NBA finallerinde bu sorunun cevabını açıkça yaşadı.

Spurs organizasyon olarak yıllarca bu ligin zirvesi oldu. Bitmek bilmeyen istikrarları, yetiştirdikleri koçlar ve yöneticilerle gerçek anlamda zirveyi gösterdiler. 2007’deki şampiyonluk sonrasında herkes onlardan yeni bir yapılanma beklerken Gregg Popovich ve öğrencileri, bunun ne kadar boş bir beklenti olduğunu bizlere hep kanıtladı.

Özellikle 2013’teki Spurs takımı eşine az rastlanır bir takımdı çünkü yıllarca süregelen takım yapılarını bir kenara koyarak bambaşka bir oyunla şampiyonluğun adayı oldular. Üstelik o kupayı almayı da çok hak ettiler ama bir hata onları cezalandırdı.

Final serisinde karşılarındaki Miami Heat karşısında her şeyi bitirmeye hazırdılar. Seride 3-2 öndeydiler ve sadece bir hücumu savunsalar en büyük kupayı bir kez daha kaldırabilirlerdi.

Fakat önce faul yapmadılar, sonra da Tim Duncan kenarda olduğu için ribaundu alamadılar ve Ray Allen’ın Miami Heat‘i hayatta tutmasına izin verdiler. O gün efsane şutör, işini eksiksiz yaptığı için Spurs şampiyon olamadı ve ligin kaderi önemli ölçüde değişti.

Bu şut da 2010’ların hafızasına kazındı.

4. Golden State Warriors’un Oyunu Değiştirmesi + 73/9

Bir draftın 7. sıra seçimi, başka bir draftın 11. sıra seçimi ve bambaşka bir draftın 35. sıra seçimi! Bütün bu seçimlerle ligin kaderini hatta oyunun kaderini değiştirebilir misiniz?

İmkansız gözüküyor ama Golden State Warriors bunu başardı.

2010’lu yılların ilk bölümünde potansiyelli gözüken ama sıradan bir playoff takımı da olabilecek olan Warriors, Steve Kerr’in oynattığı basketbolla 2010’lu yılların tartışmasız en başarılı takımı oldu.

Lig tarihinin en kötü organizasyonlarından biri olan Warriors, Stephen Curry-Klay Thompson-Draymond Green üçlüsü üzerine kurulan planla üst üste 5 yıl final oynadı ve 3 şampiyonluk kazandı.

Dahası oynadıkları basketbol tarzı her şeyi değiştirdi. Basketbolda her zaman tempo, alan paylaşımı gibi kavramlar önemliydi ama Curry’in yarattığı tehditler alan paylaşımını ve üç sayılık atışların önemini bambaşka bir noktaya çekti. Lig tarihinde üçlük atışlar hiç bu kadar önem kazanmazken istatistikler neredeyse iki katı yukarı çıktı.

Onlar öncü olmasıydı NBA’de değişen bu değerler belki yine olacaktı ama bu kadar hızlı önümüze çıkmayabilirdi.

Üstelik bütün bunların yanında yapılamaz denilen şeyi de başardılar.

Chicago Bulls‘un efsane 72-10’luk derecesi hiç kırılamayacak rekorlardan biri olarak gözüküyordu. Bir bakıma John Stockton’ın tarihi asist rekorunun hiç geçilemeyecek olması gibiydi. Fakat Warriors bunun ne kadar boş bir inanç olduğunu gösterdi ve 73-9’luk derecesiyle tarihe geçti.

5. Cleveland’ın 3-1’den Geri Dönüşü

2010’lu yıllar boyunca birçok efsane maç izledik. Herkesin hikaye ya da tuttuğu takıma göre bu efsane maçlar arasında favori maçı farklı olabilir ama bir maç var ki her şeyiyle bu öznel tercihleri kenarda bırakıyor.

2010’lu yılların ikinci yarısında Golden State Warriors oyunun bir yanını temsil ederken karşısında da rakip olarak LeBron James ve arkadaşları vardı. Hatta bu bir yerden sonra sıkıcı bile oldu ama 2016’daki final serisi, iki takım arasındaki hikayenin ana yemeğiydi.

O sezon 73-9’luk derecesiyle tarihe geçen Warriors, adım adım şampiyonluğa gidiyor gibiydi. Özellikle Oklahoma City Thunder karşısında 3-1’den ayağa kalktıktan sonra şampiyon olmamaları imkansız gibiydi. LeBron James ve arkadaşları ise en azından bu sefer sakatsız final serisine geldikleri için mutluydu.

Seri başladığında Warriors, ilk yumruğu sert bir şekilde vurdu ve seride 3-1 öne geçti. Bu iş artık bitmişti. NBA tarihinde kim olursa olsun Michael Jordan bile olsa 3-1’den bir final serisinde geri dönemezdi. Bunun bir örneği yoktu. Artık soru Warriors’ın can çekişen Cavs‘ın fişini ne zaman çekiceğiydi.

Fakat hiç beklenmeyen bir şey oldu. Draymond Green’in cezalı olduğu maçta Kyrie Irving ile LeBron James, 41’er sayı atarak San Francisco’da maçı çaldı. Sonra da Ohio’da seriyi 3-3 getirdi.

Evet, rüzgarın yönü değişmişti ama Warriors hala Warriors’tu ve son maç San Francisco’da oynanacaktı. Warriors en sonunda işi bitirecekti.

Mükemmel bir film izledik. Basketbol diyemiyorum çünkü sahada izlediğimiz şey bir maçtan daha çok bir hayal ürünü gibiydi. Maçın içerisinde saniyeler ilerledikçe dünyanın her yerindeki basketbolseverler geriliyor ve nefes almakta bile zorlanıyordu. Son 5 dakikada ise artık herkes bilincini kaybetmiş gibiydi.

NBA tarihinin en unutulmaz final serisinde her şeyi son 5 dakika belirleyecekti ve rüya gibi bir son herkesi bekliyordu.

LeBron James…

Sanırım her şeyiyle kendini ispat ettiği o an burasıydı. Evet, büyük yetenek ve evet gerçekten büyük bir yetenek ama ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu imkansızı başardığı bu anda gördük. Warriors tam her şeyi ele geçirdim derken Iguodala’ya geriden gelip fizik kurallarına aykırı bir blok yaptı ve takımını ayakta tuttu.

Son sözü ise Irving’in bitime 1 dakika kala attığı üçlük söyledi.

Tarihinde hiç şampiyonluk olmayan Cleveland çılgına dönerken Kral da söz verdiği o şampiyonluğu getirmiş oldu.

6. Kevin Durant’in Sürpriz Kararı ve Thunder’ın Dağılışı

2010’lu yıllara girdiğimizde herkesin bir beklentisi vardı: Oklahoma City Thunder‘ın şampiyonluğu!

Sam Presti, diğer takımlara örnek olacak şekilde yapılanmayla ligin en değerli genç yeteneklerinden üçünü bir araya getirmişti: Kevin Durant – Russell Westbrook – James Harden!

Bu doğal yollarla kurulmuş üçlünün bir yerde kıstırıp şampiyon olacağı kesin gibiydi. 2012’de bunun ilk adımını attılar ve finalde sonraki jenerasyon olarak Miami Heat‘in karşısına çıktılar. Finali kaybettiler ama Durant’in gösterdiği liderlik bile aslında geleceğin onların olduğunun habercisiydi.

Sonrasında ise Thunder zor bir karar vermek zorunda kaldı. Ya bu genç üçlüyü tutacaklar ya da Serge Ibaka’dan olacaklardı. Thunder yönetimi ise 6. adam olarak gözüken James Harden’dan vazgeçti ve Ibaka’yı tuttu. İlk darbeyi orada yediler.

Takım artık Westbrook ile Durant’in üzerine kuruluydu.

Biraz sakatlık, biraz koç problemleri ve biraz da Westbrook ile Durant’in karakter farklılıkları sebebiyle Thunder, bir türlü oraya gelemedi. Ta ki 2016’ya kadar!

O sene Batı finalinde korkutucu Warriors karşısında Thunder, onların basketbolunun daha da iyisini oynayabileceğini gösterdi. Herhalde NBA tarihinin en tempolu basketbol maçını izledik ve Westbrook, kariyerinin en olgun oyununu ortaya koyarak takımının seride 3-1 öne geçmesini sağladı.

Artık her şey hazırdı. Son şampiyonu geçerek o beklenen şampiyonluğu getirebilirlerdi. Fakat tarih öyle yazılmadı.

Kevin Durant’ın felaket performansı ve Klay Thompson’ın dengeleri alt üst eden skorerliği her şeyi değiştirdi ve Thunder elindeki ipleri kaybederek 3-1’den elendi.

Sonrası ise bu hikayeden bile daha korkutucuydu. Durant, tüm dünyayı şaşırtarak Warriors‘a gitti.

Bu birçoklarına göre LeBron’un yaptığından bile daha korkakçaydı. Evet, LeBron güçlerini diğer süper yıldızlarla birleştirdi ama orada yeni kurulan bir takım vardı. Durant ise bir sezon önce normal sezonda 73 galibiyet alan takıma gitti. Tarihe geçebilecek bir lider bunu yapmazdı. Fakat Durant bütün bunları önemsemedi ve şampiyonluk için gitti.

Ve o beklediği şampiyonlukları San Francisco’da kazandı.

Üç tabancadan tek tabancaya düşen Westbrook da biraz idare etti ama sonrasında o da dayanamadı ve geçen yaz takasını isteyerek takımdan ayrıldı. Böylece o şampiyon olacak denilen çekirdek sadece 1 final görerek dağılmış oldu.

7. Russell Westbrook’un Triple-Double Sezonları

Bazı rekorlar kırılmaz, kırılması teklif bile edilemez! 

Russell Westbrook kabul edelim ki ligde sevilmesi en kolay oyuncu değil. Bunun karakteri ya da yetenekleriyle de alakası yok. O, kafası bambaşka çalışan bir oyuncu ve onun bir hayranı bile olsanız her kararını anlamanız ve sevmeniz mümkün değil. Fakat bu onun yeteneklerinin göz ardı edebileceğiniz anlamına da gelmiyor.

Bunu da en iyi 2017’de gördük.

Bugünün dünyasında artık basit istatistikler hormonlu. Oyunun temposunda yaşanan değişim, istatistikleri de çok değiştirdi. Fakat Russell Westbrook yapıncaya kadar ligde kırılması en imkansız rekorlardan biri de sezonu triple-double istatistiklerle bitirmekti.

Evet, Oscar Robertson bunu yıllar önce yapmıştı ama o olay dinazorlar çağındaydı. Artık yapılmazdı.

Russell Westbrook ise Kevin Durant’in ayrılmasından sonra ortamı boş buldu ve istediği gibi at koşturarak insanların yanıldığını gösterdi. O sezonu 31.6 sayı, 10.7 ribaund, 10.4 asistle triple-double istatistikleriyle tamamlayan Westbrook, hiçbir rekorun kırılmaz olmadığını insanlığa bir kez daha gösterdi.

8. Emekli Olan Efsaneler

Zaman çok acımasız çünkü yaşlanırken çocukluk anılarınızı, efsanelerinizi elinizden çalabiliyor. Kaç yaşında olursanız olun bu başınıza gelebiliyor.

2010’lu yıllar da bir zamanlar çocuk olan birçok kişinin elinden efsanesini çaldı.

Kobe Bryant, Tim Duncan, Kevin Garnett, Steve Nash, Dirk Nowitzki, Dwyane Wade, Shaquille O’Neal, Manu Ginobili, Allen Iverson, Tracy McGrady ve daha niceleri… Bir zamanların çocukları için kahramandılar. Birçokları basketbola bu efsane isimlerin yaptıklarıyla aşık oldu ve onlarla birlikte büyüdü.

Fakat zaman geçti ve bu efsane isimler doğal olarak basketbolu bırakmak zorunda kaldı. Vince Carter sen devam et abicim.

Bu efsanelerin her birinin o emeklilik kararı duyurdukları gün var ya… İşte o gün birçok yetişkin insan için hayat birkaç saniyeliğine de olsa durdu. Yüreğinin tam ortasına bir yumru oturdu ve öylece kaldı.

Zaman belki bu yumrunun hissini hafifletti ya da hafifletecek ama bu efsaneleri akıllara getiren bir an ya da hikaye hep o insanların içinde bir şeyleri sızlatacak.

Dolayısıyla 2010’lu yıllar bir zamanların çocuklarına güzel anılar verdiği kadar kederli günler de verdi.