By Utkan Şahin / info@eurohoops.net
Basketbolu kağıt üzerinde tartışmayı çok severiz.
Özellikle basketboldan uzak kaldığımız yaz dönemlerinde takımların kadrolarına bakıp “Bu takım harika oldu” ya da“Şu ikisi pek uyumlu değil” diye pek çok kehanette bulunuruz. Fakat sporun güzelliklerinden biri de insanı her zaman şaşırtabiliyor olmasıdır.
Öyle ki bazen kağıt üstünde takıma “cuk diye oturdu” dediğiniz oyuncular, büyük bir hayal kırıklığına dönüşebilir ya da “birlikte oynayamaz” dediğiniz ikililer sezona damga vurabilir.
Eurohoops Fırın’ın bugünkü konusu ise ilk bölümdeki oyuncularla ilgili…
Onlar herkesin kağıt üstünde çok şeyler beklediği oyunculardı fakat sezonun ilk yarısı itibariyle kağıt üstündeki fikirleri boşa çıkardılar ve beklentilerin altında kaldılar. Hazırsanız, karşınızda EuroLeague’de şu ana kadar beklentileri karşılaşamayan 10 oyuncu;
Not: Mindaugas Kuzminskas, Alex Perez gibi hayal kırıklığı yaratan oyuncular, sezon ortasında takımlarından ayrıldıkları için listeye dahil edilmemiştir.
Not – 2: Lütfen yazının en sonundaki ankete katılmayı unutmayın.
Aaron White (Olimpia Milano)
Geçen sezonki istatistikleri: 34 maç 8.2 sayı, 4.2 ribaund, 0.7 asist, 10.0 EFF
Bu sezonki istatistikleri: 15 maç 2.1 sayı, 1.4 ribaund, 0.3 asist, 1.9 EFF
Zalgiris‘te geçirdiği sezonların ardından Aaron White yaz döneminin gözde oyuncularından biriydi. Hatta NBA’e bile gideceği konuşuldu. Yeniden yapılanma içerisinde olan Milano, onu İtalya’ya getirmeyi başardı ama Amerikalı oyuncu şu ana kadar bekleneni hiç veremedi.
White, EuroLeague kariyerinde hiçbir zaman hücum gücüyle öne çıkmadı. Önemli bir rolü olduğu Zalgiris‘te bile onu daha çok hızlı hücumlarda bir bitiriciyken gördük. Fakat Kaunas’tayken savunmasıyla takımına yardımcı olabiliyordu. Onun kanattaki atletizmi, ribaundlardaki sezgisi Litvanya ekibinin direncini yukarıya çekiyordu.
27 yaşındaki oyuncu, Milano‘da ise en başta savunmadaki o direnci veremedi. Atletizm ve enerji olarak problemli İtalyan takımının, bu konuda belki de en öne çıkan ismi olmasına rağmen hiç o role oturamadı ve sezon başından itibaren rotasyonda geriye düştü.
Halihazırda savunma verimliliği istatistiği zaten onun bu konuda ne kadar çuvalladığını gösteriyor. 101.3 ortalamasıyla Amerikalı forvet, takımının en kötü ikinci ismi!
Açık konuşayım, ben White’ı Zalgiris’teyken bile çok beğenen birisi değildim ama İtalyanların bu yaşlı kadrosunda onun atletizmiyle yardımcı olmasını beklerdim fakat White bunu başaramadı.
Diğer seçeneğimiz: Shelvin Mack
Mack de yaz başında Avrupa’ya gelirken yarattığı heyecanı düşünürsek bir hayal kırıklığı… Amerikalı guard, Avrupa’ya hiç adapte olamadı ve şu ana kadar yedek guard rolünü bile götüremedi. Fakat çaylak Amerikalı kısaların böylesine performanslarına alışık olduğumuz için biz White’ı seçtik.
Kosta Koufos (CSKA Moskova)
Geçen sezonki istatistikleri: 42 maç 3.7 sayı, 4.2 ribaund, 0.4 blok (NBA)
Bu sezonki istatistikleri: 8 maç 2.5 sayı, 2.6 ribaund, 0.3 blok, 3.1 EFF
3 büyük yıldızını kaptırdıktan sonra bu yaz yeni bir yapılanmaya giden CSKA Moskova, yıllardır süregelen kalıplı uzun problemini çözmek adına NBA’den Kosta Koufos’u getirdi.
Amerikan medyasının haberine göre Rus devi, 11 yıldır NBA’de mücadele eden Yunan pivotu yıllık 3 milyon dolara getirdi ama sahada beklediği karşılığı şu ana kadar hiç alamadı.
Sezona sakat giren Koufos, Kasım ayıyla birlikte geri dönse de fiziksel olarak hiç sahada olabilecek gibi değil. EuroLeague’de 8 maçta toplamda sadece 66 dakika süre alabilen tecrübeli pivot, o kısa sürelerde de genellikle takımına katkı veremedi.
CSKA, Koufos’u hücumdaki yeteneklerinden daha çok savunmaya getireceği fizik için kadroya katmıştı ama tecrübeli pivot, bunu sağlayamadığı gibi (100.0 savunma verimliliği) hücumda korkunç bir problem oldu. O sahadayken CSKA’nın hücum verimliliği istatistiği 83.1’e kadar düştü ve Itoudis, onu sahaya atamaz durama geldi.
Belki sezonun ikinci yarısında fiziksel durumu gelişirse Koufos’un performansı da gelişebilir ama Yunan pivotun şu ana kadarki performansı hayal kırıklığı…
Wade Baldwin (Olympiakos)
Geçen sezonki istatistikleri: 14 maç 22.0 sayı, 5.3 ribaund, 4.2 asist (G-League)
Bu sezonki istatistikleri: 13 maç 4.6 sayı, 1.3 ribaund, 1.1 asist, 3.6 EFF
Taraftarlar bazen oyuncunun performansına taktığı zaman çareyi transferde arar ve kötü oynayan oyuncunun yerine daha iyisini ister. Bu çok doğal bir tepki ama bazen de giden geleni aratabiliyor.
Nigel Wiliams Goss – Wade Baldwin değişikliği sonrasında da aynısı oldu.
Goss, büyük bir heyecanla Yunanistan’a geldikten sonra yetenekli olduğunu gösterse de Pire taraftarının beklediği o istikrarlı performansı sergileyemedi. Dolayısıyla da muhtemelen 25 yaşındaki guard, NBA’e gittiği zaman Olympiakos taraftarı sevinmişti. Fakat o gidince gelen Wade Baldwin daha da kötü bir performans sergiledi.
NBA Draftı’nda 17. sıradan seçilmesine rağmen NBA’de tutunamayan Baldwin, oyuncu özellikleri sebebiyle Avrupa’ya tutunabilecek bir guard olarak gözüküyordu ama kaos içerisindeki Olympiakos’ta bunu hiç başaramadı. Tabii bunda onu getiren David Blatt’in ilk haftadan görevinden alınması da etkili oldu.
Hiç bu seviye için hazır gözükmeyen Baldwin, takımın oyun kurucusu olarak süre aldığı 13 maçta asistten daha fazla top kaybı yaptı ve %27.3 gibi felaket bir yüzdeyle üçlük attı.
Olympiakos yönetimi, maddi bunalımda olmasa onu şimdiye çoktan gönderirdi ama çaresizlik onların elini kolunu bağlıyor. Eğer 23 yaşındaki Baldwin, sezonun ikinci yarısında beklenmedik bir çıkış yakalamazsa muhtemelen Olympiakos’un tarihinin en kötü transferlerinden biri olarak akıllara kazanacak.
Öte yandan eğer geçtiğimiz haftalar içerisinde Kızılyıldız’a transfer olmasaydı Kevin Punter bu listede olacaktı ama kendisi 1 haftayla listeden kurtuldu.
Alexey Shved (Khimki Moskova)
Geçen sezonki istatistikleri: 14 maç 23.3 sayı, 2.8 ribaund, 6.6 asist, 23.2 EFF
Bu sezonki istatistikleri: 15 maç 20.9 sayı, 2.5 ribaund, 5.3 asist, 17.3 EFF
Maç başına 20.9 sayı atan bir oyuncu hayal kırıklığı yaratabilir mi? Alexey Shved’in bize gösterdiği gibi evet, yaratabilir.
Avrupa basketbolunu biraz yakından takip eden birisi, Rus yıldız için genel geçer görüşlerin hepsini biliyor.
Evet, o gerçekten işin hücum kısmında özel bir yetenek. Her ne kadar yaş aldıkça doğru şutu arama güdüsünü daha da kaybetse de onun yetenekleri bir gerçek. Diğer taraftan onun bu yeteneklerinin takıma verimlilik getirmediği de yıllardır söylenen bir durum.
Bu sezon ise belki de bu söylemin en büyük kanıtını yaşıyoruz.
%30 ile üçlük atmasına rağmen maç başına 9.3 üçlük denemekten çekinmeyen Shved, -Olympiakos deplasmanında tam 21 üçlük denedi- takımını baltalıyor.
+/- istatistiği belki çok güvenebileceğimiz bir istatistik değil ama Shved’in sahada olduğu anlarda rakiplerinden 44 sayı fark yiyen Khimki, o yokken ise 18 sayı üstünlük kurdu. İşin savunma ve hücum verimliliği istatistiğinde de durum böyle. Üstelik sezon içerisinde bunun canlı örneklerini de çok fazla gördük. ASVEL deplasmanında maç bitti diye o kenara geldikten sonra Khimki, oyuna ortak oldu.
Her ne kadar kendisi sayı atmaktan çok kazanmayı tercih edeceğini söyleyerek herkesi güldürse de sahadaki karşılığı hiç öyle değil.
Üstelik daha önceki yıllarda yetenek seviyesi olarak Khimki ona çok daha fazla muhtaçtı. Fakat bu sezon kurulan kadro hiç öyle değil. Bence Shved olmadan playoff yarışında çok daha iddialı bile olabilirler.
Bir takım liderinin, takımını aşağıya çekmesi kabul edilemez. İsterse 40 sayı atsın bu böyle ve Shved, ilk yarı itibariyle kesinlikle takımını aşağıya çekti.
Joffrey Lauvergne (Fenerbahçe Beko)
Geçen sezonki istatistikleri: 22 maç 8.5 sayı, 3.6 ribaund, 1.8 asist, 10.1 EFF
Bu sezonki istatistikleri: 12 maç 7.8 sayı, 3.3 ribaund, 0.9 asist, 8.3 EFF
Felaket!
Bana sorarsanız, Joffrey Lauvergne’in ilk yarıdaki performansını en iyi anlatacak kelime bu.
Burada açıkça günah çıkartabilirim; Fransız pivot benim en büyük yanılgılarımdan biri. Jason Thompson‘dan sonra sarı-lacivertlilerin onun gibi hücumda iyi bir bitirici olan, ribaund yeteneğini göstermiş, kendini üst seviyede ispat etmiş bir oyuncuyu almasını oldukça başarılı bir transfer olarak buluyordum. Sonuçta NBA ve CSKA‘nın teklifleri de masadaydı. Üstelik Lauvergne’nin daha önceki maceralarında kendi taraftarıyla hep iyi uyum sağladığını da düşününce onun Fenerbahçe taraftarının gözdelerinden biri olacağına emindim.
Fakat 1.5 yılın sonunda Lauvergne tam tersi bir etki yaratmayı başardı.
İlk yılını bir kenara koyuyorum çünkü doğru dürüst resmi bir açıklama yapılmadığı için ne olup bittiğini kamuoyu olarak bilmiyoruz. Zaten onun Fenerbahçe tarihinin en büyük hayal kırıklıklarından biri olması için de ikinci yılındaki performansı maalesef gayet yeterli.
Fenerbahçe ilk yarı itibariyle kötü geçen sezonu için onu tabii ki tek başına günah keçisi ilan edemeyiz ama ilk yarıda ortaya koyduğu performans gerçekten felaketti.
Lauvergne sahadayken sarı-lacivertli ekibin savunmada 100 pozisyon başına izin verdiği sayı 108.7’e kadar çıkarken (EuroLeague’in bu alanda en kötü 2. pivotu) o sahada yokken bu sayı 96.7 gibi kabul edilebilir bir seviyeye düşüyordu. Keza o sahadayken sarı-lacivertlilere karşı rakipleri, ikilik atışlarda %59.0 profesyonel basketbol takımını mahvedecek bir yüzdeyle ikilik atıyordu.
Obradovic uzun süre ona çembere daha yakın olabilmek için katlandı ama orada da sanki bütün yeteneklerini unutmuş gibi %56.7 gibi bir uzuna göre vasat bir yüzdeyle oynadı.
En sonunda Obradovic daha fazla dayanamadı ve Fransız pivotunu son maçlarda kadroya almadı. Yokluğunda Fenerbahçe’nin oynadığı basketbol bile bence birçok şeyin ispatıydı.
Dün gece (6 Ocak Pazartesi) Lauvergne, takımdan gitmesi beklenirken bir açıklama yaptı ve Fenerbahçe’de kalacağını duyurdu. Açıklamasında motive bir şekilde mücadele edeceğini söyledi. Açıkçası bunun ne kadar bir şeyleri değiştireceğinden emin değilim. Fiziksel durumu pek ümitlenmek için insana sebep vermiyor ama umarım bir kez daha yanılırım ve ikinci yarıda daha iyi bir Lauvergne görürüz.
Diğer seçeneğimiz: Nikola Kalinic
Kötü geçen ilk yarıdan sonra Fenerbahçe gibi bir büyük hedefleri olan bir takımdan buraya oyuncu almak çok kolay. Neyse ki Lauvergne kötülerin kötüsü olarak çok fazla seçme şansı bırakmadı.
Fakat yine de Nikola Kalinic‘ten bahsetmek zorundayım.
Geçen sezon takımla birlikte kariyerinin en iyi sezonunu geçiren Sırp forvet, bu sezon ise ilk yarı itibariyle dibe vurmuş durumda. Sahada 3 numara olarak kalmasının hiçbir anlamı yok çünkü sanki bir yaz içerisinde sırtı dönük oynamayı unutmuş gibi ve geçen sezon buradan takımına çok fazla avantaj sağlarken bu sezon bunu hiç yapamıyor.
İşin Fenerbahçe için kötü tarafı, sarı-lacivertlilerin savunmada Kalinic‘e çok ihtiyacı var ve bir şekilde Obradovic onu sahada tutmak zorunda. Son dönemde Sırp koç, Kalinic’e 4 numaradan daha fazla süre vererek en azından bunu biraz daha dengeledi ama Kalinic’in hücumdaki katkısı hala yeterli değil.
Hatırlayacaksınız, Sırp forvet ilk iki sezonunda da playoff’a kadar kötü performans ortaya koyup sonrasında takımın x-faktörü olmuştu. Umarım benzeri bir hikayeyi ondan bu sene de görürüz.
Cory Higgins (Barcelona Lassa)
Geçen sezonki istatistikleri: 32 maç 14.9 sayı, 2.2 ribaund, 1.8 asist, 14.4 EFF
Bu sezonki istatistikleri: 15 maç 12.4 sayı, 1.9 ribaund, 2.5 asist, 11.8 EFF
Muhtemelen yazıyı açtığınızda Cory Higgins’in listede olacağını düşünmemiştiniz. İddialı bir seçim mi? Evet ama koymasaydım içim rahat etmeyecekti.
Öncelikle hemen söyleyeyim; Avrupa’nın büyük bir çoğunluğu gibi ben de Amerikalı oyuncunun, ligin en önemli kısalarından biri olduğunu düşünüyorum. Hatta en övüldüğü zamanlarda bile yeteri kadar hakkının verilmediğini düşünüyordum. Fakat bu sezon da tam tersi taraftayım.
Yazın Barcelona, belki de EuroLeague tarihine damga vuracak müthiş bir transfer dönemi geçirdi. Bir tarafta Mirotic, diğer tarafta Davies derken Katalanlar, tarihin en görkemli kadrolarından biri kurdu. Bütün bu kadro kurulurken bana sorarsanız en değerli hamle Higgins’ti.
Evet, Mirotic bu kıtanın çok üstünde bir oyuncu ve Barcelona’nın onu getirmiş olması hala inanılmaz geliyor ama günümüz dünyasında kısanın liderliği çok belirleyici ve Higgins’in yıllarca CSKA‘da bu rolü almak için hazırlandıktan sonra Akdeniz’in sıcak kıyılarında bunun hakkını fazlasıyla vereceğini düşünüyordum.
İlk yarı itibariyle de hayal kırıklığına uğradım.
İstatistik olarak bakarsak ortada bir problem yok. CSKA‘daki son sezonuna göre biraz düştü ama öyle abartılacak bir düşüş yok. Hala %46.5 ikilik, %43.4 gibi iyi yüzdelerle çift haneli sayılarda ortalama tutturuyor.
Fakat istatistiklerinin kabul edilebilir olması liderlik rolünün hakkını verdiği anlamına gelmiyor. Bu sezon sadece Kaunas deplasmanında o CSKA’daki etkileyici Higgins’i izleyebildik. Bir tek o maçta takımını sürükledi. Diğer zorlu maçlarda ise ya ortalıkta yoktu ya da kendi standartlarına göre hayal kırıklığıydı.
Mesela bu sezon Higgins’in ilk 8 içerisinde yer alan takımlara karşı oynadığı maçlarda sadece Maccabi‘ye karşı çift haneli sayıya ulaşabildiğini biliyor muydunuz? Diğer 6 maçta ise bunu yapamadı ve bu takımlara karşı %33.3 saha içi yüzdesiyle sadece 6.8 sayı atabildi.
Barcelona’nın yetenek seviyesi zaten çok yüksek ve zayıf rakiplere karşı ona bağımlı olmadan da kazanabilirler. Önemli olan büyük maçlar iken Higgins’ten ilk yarı boyunca bunu hiç göremedik. Üstelik daha da kötüsü bazı maçlarda pasif kaldığını bile gördük.
Evet, Barcelona yeni kurulan bir takım ve dengelerin oturması kolay değil fakat liderlik, sadece oturmuş bir düzende de gösterilmez. İlk yarı itibariyle de Amerikalı yıldız, bu konuda hiç iyi bir sınav vermedi ve kendi standartlarına göre bir hayal kırıklığı yarattı.
Pierria Henry (Baskonia)
Geçen sezonki istatistikleri: 21 maç 10.4 sayı, 4.0 ribaund, 5.3 asist, 14.0 EFF (EuroCup)
Bu sezonki istatistikleri: 17 maç 7.7 sayı, 3.5 ribaund, 3.2 asist, 9.8 EFF
Yaz döneminde Pierria Henry, özellikle Türkiye’de en gözde oyunculardan biriydi.
Gerçekten de TOFAŞ’ta Orhun Ene’nin yanında gösterdiği gelişim ve UNICS Kazan’da sezon sonu dışında ortaya koyduğu liderlikle Amerikalı guard, EuroLeague’de iyi bir rolü hak ediyordu.
Fakat ona bu şansı veren Baskonia, ilk yarı itibariyle pişman oldu.
Henry’nin Luca Vildoza’yla birlikte Bask ekibinin yıllardır süregelen oyun kurucu problemini çözmesi ve ön alan savunmasına agresiflik getirmesi bekleniyordu fakat planlar hiç tutmadı.
Vildoza’yla hiç uyumlu bir ikili olamayan Amerikalı guard, inanılmaz oynadığı son haftadaki Barcelona maçını bir kenara koyarsak %25.2’yle üçlük attı. Dahası 1.4 asist-top kaybı oranıyla ligin en kötü üçüncü guardı oldu. Haliyle de o böyle kötü oynayınca Baskonia, problemini çözmek bir kenara geçtiğimiz sezonlardan da daha kötü bir duruma gitti ve kötü bir ilk yarı geçirdi.
Yeni koçla birlikte Henry’nin Barcelona maçındaki performansı ümit vericiydi. Bakalım, Amerikalı guard ikinci yarıda toparlanarak bu listeden çıkabilecek mi?
Jacob Wiley (Panathinaikos)
Geçen sezonki istatistikleri: 7 maç 10.0 sayı, 2.6 ribaund, 1.0 blok, 9.1 EFF
Bu sezonki istatistikleri: 16 maç 6.5 sayı, 1.9 ribaund, 0.4 blok, 7.1 EFF
Yazın vadesi dolan James Gist’in ayrılması sonrası Panathinaikos, onun yerine Gran Canaria’yla dikkat çekici bir performans sergileyen Jacob Wiley’i getirdi.
Geçen sezon pivot rotasyonunda yaşadıkları ribaund ve atletizm problemi sonrasında herhalde Amerikalı pivotun yatırıma değer olduğunu düşündüler ama ilk yarı itibariyle bu düşünce boşa çıktı.
Koç Pedoulakis varken ilk beşin değişilmezi olan ve maç başına 22.5 dakika süre alan Amerikalı pivot, Rick Pitino’yla birlikte ise neredeyse takımın 3. pivotu konumuna düştü. Pitino, takımının uzun rotasyonundaki problemlere rağmen sadece 2 maçta 10 dakikadan fazla süre vererek onu kadroda düşünmediğini gösterdi. Halihazırda da Atina ekibi için neredeyse her hafta başka bir pivotun ismi transferde anılıyor.
Panathinaikos pota altında bu kadar problem yaşarken Wiley’in sadece 1.9 ribaund ortalama tutturması ve atletizmine rağmen çemberi savunamaması da transfer sebebi olarak ortaya çıkıyor.
Atina ekibinin taraftarı, yaz döneminde Wiley’den umutluydu ama o umutlar başka bir bahara kalacak gibi…
Nigel Hayes (Zalgiris Kaunas)
Geçen sezonki istatistikleri: 10 maç 15.7 sayı, 5.6 ribaund, 1.8 ribaund, 17.8 EFF (EuroCup)
Bu sezonki istatistikleri: 17 maç 5.2 sayı, 3.5 ribaund, 1.1 asist, 5.2 EFF
Geçtiğimiz sezon Galatasaray‘da izlediğimiz Nigel Hayes, hemen hemen Aralık ayı gibi yazın EuroLeague yolcusu olacağını herkese göstermişti. Dolayısıyla da Haziran ayı geldiğinde onun Zalgiris‘e gitmesi kimse için sürpriz olmadı.
Hatta Litvanya ekibinin önemli bir yeteneği önceden kapatarak büyük bir transfer yaptığı bile söylendi. Fakat sezon başladıktan sonra gördük ki EuroLeague’in en önemli koçlarından biri olsa da Sarunas Jasikevicius’un oyuncusu olmak kolay değil.
Önemli bir uyum sorunu yaşayan Hayes, takımın planları içerisinde hücumda da kendini parlatan o şutları kullanamayınca büyük bir bocalama yaşadı. Özellikle Zach LeDay ile çok üst üste binmeleri de onu bu konuda etkiledi.
%36.2 ikilik, %27.5 üçlük yüzdeleriyle oynayan Amerikalı oyuncu, 96.5 savunma verimliliğiyle takımının en kötüsü olunca ortaya kötü bir performans çıktı. +/- istatistiğinde de Alex Perez’den sonra takımının en kötüsü olması da hem onun hem de takımı adına bir uyum probleminin olduğunu ortaya koyuyor.
Fakat Hayes yetenekli bir oyuncu ve daha öncesinde Brandon Davies de ilk sezonun sonlarında takıma adapte olmuştu. Belki 2. yarıda Hayes’den de aynısını görebiliriz.